Soobin hyung tepsiyi götürdükten sonra kralımız için tatlı yapmaya koyulduk. Evet biraz da olsa tatlıdan ve yemekten anlardım ama seokjin hyungun yemeklerini tadınca benimkiler çok sönük kalıyordu.
Ve bilin bakalım ne yapıyorduk tatlı olarak?
Mochi! Mochi'ye oldum olası bayılmışımdır. Kralımız ile bir ortak noktamız oldu bile kkk.(Bilmiyen olursa diye Koreliler random olarak ya da komik bir şey olduğumda kırkırdadığını ve güldüğünü göstermek için "k" harfini kullanırlar. İstedikleri kadar uzatırlar "kkkkkkkk" gibi.)
Ama hangisi ile bir ortak yönümüz var bilmiyorum. Kral jeon jungkook mu, yoksa kral Kim Taehyung mu?
Neyse ileride öğrenirim bir şekilde diye içimden geçirdim. Tatlı hazır olunca seokjin hyung bize de biraz verdi tatmamız için. Gerçekten çok güzeldi!
Soobin hyung geri gelip bu sefer tatlıları götürdü.Aradan biraz zaman geçtikten sonra seokjin hyung bana Kralımız hakkında bilgi vermeye başladı. Her ikisinden de bahsetti. Mesela şuan her gün gittikleri gibi bugün de Sarayın biraz gerisinde olan askerlerimizin eğitilmesi için inşaa edilen bir yere gitmişler.
Kral jeon biraz çapkın, nazik, saygılı biri.
Kral Kim ise Jeon'a nazaran daha çapkın, biraz kaba, bakışları sert ve saygılı biri.
Yani seokjin hyungun anlattıklarına göre böyle. Tabi biri sinirlerini bozunca gerçekten kötü oluyorlarmış. Ve en önemlisi onların sözünü dinlemezsek sürgün bile edilebilirmişiz. Bu bilgi biraz korkuttu beni ama onlarla karşılaşmayacağım için sorun yok değil mi?
Ben onları düşünürken ikinci aşçımız olan youngji noona konuştu.
Yji: Jin, jimine buraları biraz gezdirsene hazır vaktiniz varken.
Seokjin hyung Yji noonayı onaylayarak beni mutfaktan çıkarıp önce sarayı gezdirdi.
Dizaynlar güzel, sade ama şıktı. Heryerde özellikle seçilmiş gibi kırmızı vardı. Arada bir mor, mavi, sarı vardı ama kırmızı çok fazlaydı. Önce geniş, eski tarihleri anımsatan tablolar olan koridordan geçtik. Ardından kırmızı, uçlarında sarı barındıran halıyla döşenmiş merdivenleri çıktık. 4 katlı, 96 odalı, her odada banyo ve lavabo, 4 tane büyük hamam, 2 tane mutfak, 2 büyük salon, 3 tane askerler için çalışma alanı barından büyük bir Saray Seokjin hyungun anlattıklarına göre.
Gerçekten çok büyük ve görkemliydi. Tüm katları tektek gezdikten sonra bu sefer dış alanı gezmeye başladık. Heryer de ağaçlar, ağaçların bazılarında renkli düş kapanları vardı.
Ve daha başka başka süsler. Biraz ileride kırmızı, mavi, sarı, pembe ve yeşil güller laleler vardı. Büyük bir alanı kaplamışlardı. Görseniz gözünüzü alamayacak güzelliktelerdi resmen. Ben hala güllere bakarken seokjin hyung konuştu.Jin: jiminie benim gitmem gerek eğer istersen benimle gel ama istemezsen sen dolaşmaya devam et. Eğer koybolacağını düşünürsen çok ileri gitme.
Jim: Tamam hyung sen gidebilirsin ve merak etme ben kaybolmam. Hem nasıl olsa bekçiler var onlara sorarım.
Jin: Tamamdır jiminie sonra görüşürüz.
Seokjin hyung gittikten sonra bende biraz ileri gitmeye başladım. Ağaçların arasına karışırken etrafımı inceleyerek gitmeye devam ettim. Biraz ileri de bir yer farkettim. Göl gibi bir yer ve için de yüzen biri. Ses yapmamaya özen göstererek biraz daha yaklaştım ve görünmeyecek şekilde çalılıkların arasında saklandım. Onu izlemeye başladım.
(tam istediğim gibi bir yer bulamadım ama daha küçük bir göl hayal edin. 2. Daha hayal ettiğim gibi.)
Bir deniz canlısı misali sanki suya aitmiş gibi yüzüyordu. Yavaş ve sakin. Sonunda nefes almak için yüzeye çıkınca yüzünü tam görebilmek için biraz daha yakınlaştım. O gölden çıkmış giyiniyordu. Bir adım daha atıyım derken yanlışlıkla dala bastım. Ortam acayip sessiz olduğu için ses bariz duyulabilirdi. O kişi hemen bana bakıp bağırdı.
X: Kim var orada!?
Kimse cano diyemedim KSNDKZNSKDNSKSN herneyse çok boş yaptım. Bugünlük bu kadar. Bir sonraki bölümde görüşmek üzere hanie'lerim💫