1. BÖLÜM -YOLCULUK-

25 2 1
                                    

Odamı inceliyorum. Yine karanlık, odanın perdelerini açmak için kalkmamışım saat öğlenin 12:00'si. Yine o ses geliyor. Bu benim annemin sesi, yanında da kardeşim yani annemin sekreteri bile diyebiliriz. Bilerek gözlerimi kapatıyorum, yatağımın hemen karşısı pencere. Direk odanın kapısını çalma zahmetinde bile bulunmayan annem ve kardeşim içeriye giriyor. Artık ezberledim. Hâlâ gözlerimi açmamakta ısrarcıyım. Annem hızlı bir manevrayla perdeyi açıyor. Yasemin her zamanki gibi bana gülüyor. Bütün güneş yüzüme dolduğu an maalesef kımıldanarak uyanmak zorunda kalıyorum.

Gözümü kısarak etrafa bakınıyorum. Annem yine tamtakır hazırlanmış kalem eteğini, topuklu ayakkabısını giymeyi ihmal etmemişti. Orta boylarda, zarif bir kadındı. Ela gözleri yüzümü, kıyafetlerimi iğrenerek inceliyordu. Sakin bir vaziyette suratıma bakarak, " Helen akademideki hocanla yine kavga etmişsin," dedi. Bende oflayarak başımı tekrar yastığa koydum. Annemin bana soru sorması beni çıldırtıyordu o zaten haklı olsamda olmasamda neyin ne olduğunu en ince ayrıntısına kadar biliyordu. O Olcay Vargas'tı sürekli aynı şeyleri bir kerede benden dinlemek istiyordu. Belki de bir nebzede olsun bana hak vermek istiyordu, değişik davranmalarımın sebebine bir cevap arıyordu.

Ben konuşana kadar gitmeyecekti biliyorum öylece ayakta beni bekleyecekti. Asla pes etmezdi. Yanındaki kardeşim yani annemin yaveri de onunla beraber kollarını birbirine bağlayarak beni izleyeceklerdi. Sonunda sırf gitmeleri için ellerimi havaya kaldırarak "tamam pes ediyorum. Hoca bana narsist olduğumu, değişik bir faşist olduğumu herkesin ortasında bağırarak söyledi." dedim.

Annem ise hiç tepkisini bozmadan "insanların düşüncelerini ne zamandan beri böyle düşünür oldun, bir akademisyen bunları söylediğine göre onu baya bir kızdırdın." Diyerek karşı çıktı. Bense kafamı kaldırabildiğim kadar kaldırdım ve yutkundum. "Hâlâ önemsemiyorum ne düşündüklerini ama..." Der demez annem benim lafımı keserek "Artık bir önemi yok baban ve ben okulu bırakman taraftarıyız." Öyle dediği an beynim bulandı yinede duygularımı hissetiremezdim, kafamı yana çevirip yutkundum, annemi mutlu etmemek için tebessüm ettim. "Peki, isabet olur rahat değildim zaten." Yorganıma gömülüp tekrar uyumaya çalıştığım an Yasemin üstümden çekerek bana gülümsedi "Hazırlan kardeşim ufak bir yolculuğa çıkıyoruz."

Ne demek istediğini anlamamıştım, hiçbir yere gitmeyeceğimi biliyorlardı. Boş yere bana emir veriyorlardı. Suratlarına baktığımda onlar çok ciddiydi, kalktım ve kapının arkasında duran bavulu gördüm. Anneme dönerek "Ne o bu seferde evden mi kovuluyorum?" Diye sordum. Annem bana bir saniyeliğine de olsa hüzünle baktı ve sonra hemen kendini toparladı. "Yemeğini ye, kıyafetlerini toparla. Araba aşağıda bizi bekliyor. Hızlı ol babanı bekletmek istemezsin." Neler oluyordu böyle, tabi ki de hiçbir şey söylemezlerdi Vargas ailesi kendi kafasına göre her şeyi yapmakla mükellef, bende onlar gibiyim ama tek tüfektim. Bir karar verilecekse ben ve kendim veririz...

Hiçbir şey yapmadım. Ne eşyalarımı topladım ne yemek yedim. Saçlarımı topladım, yüzümü yıkadım. Odamda masamın üstüne oturarak günlüğümü kurcalamaya başladım. Gece yine pencereden çıktığım için ve dışarıda olduğum için 3 saatlik uykum yazı yazmamı engelliyordu.

Bir anda odamda bir ses hissettim, arkamı döndüğümde bir adam bana bakıyordu, nasıl girmişti? Uzun boyluydu, incelediğimde en ilgimi çeken burnuydu yüzüne çok güzel oturuyordu. Sakalları ve saçları dağınıktı. Gözleri boncuk gibiydi, bana dört adım kadar uzaktı. "kimsin?" Desemde cevap vermiyordu. Odanın kapısını yavaşça açtığımda peşimden geldiğini gördüm, anne diye seslensemde kimse yoktu sadece o ve ben. Tam önden giderken ilk defa sesini duydum "Seni korumak için buradayım, hep bir adım arkandayım." Arkamı döndüğümde onu bulamadım, kafamı etrafa çevirdiğimde de yoktu. Bir anda nereye kaybolabilir ki... Önüme döneceğim an bir anda karşımda beliriverdi. Neler olduğunu anlamamıştım. Kendimizi evimizin bahçesinde bulduk. Kendimi çok güvende hissediyordum. Bir anda yağmur yağmaya başladı. Ilık yaz yağmuru gibiydi, yağmuru sevmeyen ben ilk defa ıslanmaktan gocunmadım o ve ben vardık. "Merak etme yanındayım Helen!" Biri bağırıyordu "Helen, Hel... Uyan!

Gözlerimi açtığımda masanın üstünde yatıyordum. Kalktığımda Yasemin bana bakarak "Yine uyumadın mı sen?" Diye söyleniyordu. Ne yani rüya mıydı? Oysaki o kadar gerçekciydi ki. Elleri ellerimi bulmadı ama kendimi çok güvende hissetmiştim.

Yasemin gözlerimin etrafına açarak bakıyordu "Kızım sen bir şey mi kullanıyorsun?" Artık sinirlenmemek elde değildi Yaseminin elini hızla gözümden çektim kolunu tutarak "Ne saçmalıyorsun, kendine gel ben senin ablanım, bir şey kullansam da seni ilgilendirmez. Senle de hiçbir boka gelmem ben. Beni rahat bırakın." Yasemin ise korkarak bir adım geriye çıktı "Helen ben ister miydim böyle olmasını? Neden bana ablalık yapmanı istemiyim. Neden herkes gibi değilsin sen. Neden aile gibi yaşayamıyoruz, yıllardır ya kendimi bildim bileli bize de kendine de eziyet ediyorsun! 19 yaşındasın, üniversiteye gidiyorsun, yani gidiyordun." Gözüm dolmuştu hemen elimin tersiyle sildim. Yasemin söylediği kelimelerden pişman olarak sustu. Oda elinin tersiyle sildi, gözyaşlarını. Hemen annem gibi kendini toparlayarak "Eşyalarını toparladım, eğer birazcık hatırın varsa aşağıya sorun çıkarmadan inersin. Bu sefer gerçekten sana ihtiyacım var."

Kapıyı kapattığı an nefesimin daraldığını hissettim. Camı açtım nefes almaya çalıştım. Böyle davranmamın sebebi ben miydim yani? On üç yaşımdan beri evden dışarıya çıkamadım, kimseyle konuşamadım. Şu an ise neden bu kadar asosyal olmama takıklar. Onlara göre ellerinden geleni yaptılar. Okula yolladırlar, aktivite yaptırdılar ama ben dengesiz, patavatsız, nankör bir insan olduğum için bunların değerini bilemedim. İnsanlara güvenmek neden bu kadar kolaydı bunlar için...

Yasemin için mi? Yoksa yorulduğum için mi bilmiyorum ama aşağıya indim. Pijamalarla büyük siyah arabanın yanında duruyordum. Kapı bir anda açıldığında karşımda babamı gördüm. Gözlüğü gözündeydi, saçı yine taranmış simsiyahtı. Uzun bacakları ve geniş omuzları ile adeta mitoloji tanrılarını andırıyordu. Beni her zamanki bakışlarıyla karşıladı. "Üstünü neden giyinmedin. Peki sen bilirsin geç karşıma." Dediğini yaptım. Konuşmaya devam etti: "Adın bundan sonra Deren. Kimliğin daha gelmedi geldikten sonra vereceğiz. Helen diye biri yok. O son ki davan da halloldu. Ama adımızı daha fazla kirletemezsin." Hiçbir şey demedim kafamı cama yasladım. Annem ve Yasemin de gelince kapı kapandı. Yasemin kocaman bir gülümsemeyle bana bakıyordu. Nasıl bir bakış olduğunu biliyordum; minnet bakışı, bense tam tersi...

Uyuya kalmıştım. Uyandığımda Yasemin arabada değildi. Soru sormaktan nefret ettiğim için merakımı çürütmek zorunda kaldım. Hele de annem ve babamın yanında asla hiçbir şey sormazdım. Babam ise yol boyunca kitap okuyordu. Sonunda ne kadar sürdüğünü anlayamadığım bir seyahatinde sonuna gelmiştik. Büyük bir binanın önünde durduk. Annem bana baktı babam ise çıkardığı gözlükleri tekrar takarak arabadan indi. Koskoca Herald Vargas bana acıyarak, hüzünle bakıyordu. Artık bana yapacakları şeyi ben bile kestiremiyordum. Onlar bile kestiremiyorlardı.

Derin nefes aldım. Koca binanın kapısından girdim. Annemde girdi, hiç kimse yoktu. Asansör yerine merdivenleri kullandık. Bina baya ormanın içindeydi. Her yer yeşillikti, sonbahar daha gelmemiş gibiydi, hafif bir rüzgar vardı ama zararı yoktu. Bugün günlerden 3 Ekim, bugün içimde kötü bir his var. Ama bir yandan da heyecan. İlk defa böyle oluyor.

KURTLAR VE KUZULAR(YENİ)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin