Stada geçip temel ısınmayı bitirdiğimizde bir top alıp ablamın karşısına geçiyorum, birbirimizle paslaşmaya başlıyoruz. Maç başlama saati geldiğinde antrenörle kısaca konuşup ilk 6'yı öğreniyoruz, pasör çaprazında da ben varım. Uzun süre sonra ligdeki ilk maçım olacağı için heyecanlıyım. Top bizde, bu yüzden dizilişleri tamamladıktan sonra maç toplarından birini alıp servis çizgisinin arkasına geçiyorum. Hakem düdüğü çalmadan tribünlere gözümü gezdiriyorum, gözüm Kaan, Aden, Alev ve Arya'ya takılıyor, onlara gülümserken yanlarındaki tanıdık simayla, o tanıdık kıvırcık saçlarla afallıyorum. Erenay'ın ne işi var burada?
Fenerbahçe'nin pasör çaprazının 6 numaradan yaptığı sert smaçla maç 3-0 bitiyor, mavi gözlü pasör çaprazı çok haz etmediği takım arkadaşlarıyla tokalaşıyor, antrenörüyle kısaca maç hakkında konuşuyor ve ardından hızlıca sahadan çıkıp onunla eş zamanda hareket eden, tribünlerden inen kıvırcıkla yan yana gelip konuşmak için gözleriyle her yeri tarıyor. Kıvırcığı görünce hemen yanına ilerliyor, oğlan kıza sarılmak istiyor fakat kız çekiliyor. "Maçtan çıktım Erenay, fazla terliyim inan bana." Gülüyor mavi gözlü kız. Kıvırcık aldırmayarak kollarını kızın beline sarıyor, kısa sürede olan hızlı yakınlıkları göz dolduracak raddede. "Bugünkü izlediğim performansı kuru kuru tebrik edemem Helin." "Öyle olsun bakalım."
En sonunda ayrılıyorlar, kıvırcık heyecanla konuşmaya başlıyor, Türkçe'yi tamamen sökeli henüz yeni olduğundan çoğu zaman duraksıyor ancak kendisini çok iyi ifade ediyor. "Şaka yapmıyorum, müthiş oynuyorsun. Birkaç aya seni gerçek Fenerbahçe'de görürüz ha, ne dersin?" "Umarım Erenay, umarım. Ama girersem herkes ablamın torpiliyle girdiğimi düşünecek." "Boş ver sen onları, ben sana inanıyorum ve diğer insanlar da performansını gördüklerinde sana inanacaklar." "Performansım hakkında bir susamadın, kendine bak bir istersen Erenay, öyle potansiyellisin ki; birkaç seneye yurtdışına gidersen hiç şaşırmam." Gülüştüler. "Eh, gider miyim bilmiyorum ama henüz zamanım var bence biraz daha." "Umuyorum ki vardır, en yakın arkadaşımı kaybetmek istemiyorum Erenay." "İnan ben de istemiyorum Helin."
Hakemin düdüğüyle kendime gelmeye çalışıyorum, ardından topu hem yukarıya hem de ileriye atarak ardından da adımlamamı yaparak sertçe servisimi kullanıyorum, şansıma çok ücra bir noktaya atıyorum servisi, karşılayabilen olmuyor. Yavaşça sahanın içine adımlarken Eda abla ve Gizem ablanın sarılmasıyla yüzüme bir gülümseme oturuyor ve maça tamamen odaklanabileceğimi ve odaklandığımı da fark ediyorum.
Maç bittikten sonra herkesle tokalaştıktan sonra aklıma gelmişken tribünlere gidiyorum, sahadan arkadaşlarımla konuşuyorum, bana iyi bir oyun sergilediğimden bahsediyorlar. Yanlarına baktığımda Ferdi'yi göremiyorum, merakla bir soru yöneltiyorum arkadaşlarıma. "Ere- Ferdi neden geldi?" Alev cevaplıyor sorumu. "Geri geldiğini öğrenmiş, konuşmak istedi." Anladığımı belirterek başımı sallıyorum, ardından gülümseyerek hepsine el sallayıp sahadan çıkarak soyunma odasına doğru yol alıyorum.
Tam soyunma odasına girecekken ismimin çağrılmasıyla arkamı dönüyorum, beklediğim isim tam da karşımda duruyor. "Konuşabilir miyiz?" "Maçtan çıktım Ferdi, duş almam lazım." Aklıma gelen anıyla gülümsememeye çalışıyorum. "Kısa sürecek." Birkaç adım ilerleyerek Ferdi'ye bakıyorum, her ne kadar bir yandan konuşmak istemesem de diğer yanım öyle çok konuşmak istiyor ki Ferdi'yle. "Dinliyorum?" "Geldiğine neden haber vermedin?" Konunun geri gelmeme bağlanması demek yüksek ihtimalle tartışmamız demekti düşüncemce, Ferdi'yle tanıştığımızdan beri neredeyse hiç kavga etmemiştik fakat şu anki konu beni geriyordu tartışma açısından. Yutkundum ve konuştum. "Haber vermem mi gerekiyordu? En son hatırladığımda konuşmuyorduk çünkü Ferdi." İlk adını kullanmak için kendi içimde epey uğraşmıştım açıkçası. Ve sert bir çıkışma yapmak istemiyordum, yeterince saçma davranmıştım, bunların arkasında duruyor gibi görünmek de istemiyordum aslında ancak söylediklerim sanki ben onları gözden geçirmeden ağzımdan çıkıyordu.
"Neden konuşmuyorduk acaba? Bana gitmeyeceğinin sözünü verip hiçbir şey söylemeden, hiçbir haber vermeden ülkeden üniversiteye gitmek için ayrıldığından, sonrasında da tamamıyla iletişimini kestiğinden dolayı olabilir mi İris? Düşünsene birazcık." "Eninde sonunda gideceğimi adın gibi biliyordun, bunun sen de farkındasın." "En azından haber verseydin! Her yerden engellemek ne kazandırdı peki sana?" Haksızdım ve irdelemeye devam ettiğimde hâlâ daha haksız olacaktım o yüzden uzatmak istemedim ancak konuştukça daha da konuşasım geliyordu, Türkiye'ye döndüğümdeki Ferdi'yle olan ilk konuşmamın böyle olmasını istememiştim. "Bak, bunları inan bana sonra konuşsak daha mantıklı olacak, hatamın farkındayım fakat ne dediğini kavrayamıyorum bile, şimdi bırakırsan duş almam gerekiyor."
"Helin yuva demek İris, bunu en iyi sen biliyorsun. Sana yuvam diyordum, buna rağmen bıraktın gittin. Yuvamı kaybettim ben İris, 3 sene boyunca hiçbir şeye sahip değildim resmen. Hangi yuva içindeki kişiyi, ailesi olarak tanımladığı kişiyi, en yakın arkadaşı olan kişiyi bırakır? Gelmiş bir de bana ne dediğimi kavrayamadığından bahsediyorsun, ablana bile sorsan benim şu üç senede kafamın resmen çalışmadığını, aptal aptal durduğumu anlatır sana!" Ferdi'nin çıkışmasıyla gözlerimin dolduğunu hissettim, ama bu bağırdığından falan değildi, olanların sebebinin tamamen ben olduğumdandı. "Özür dilerim Ferdi, cidden özür dilerim. Hatalı olduğumun farkındayım fakat şu an bunları konuşmanın ne yeri, ne zamanı." Ne diyeceğini dinlemeden soyunma odasına girdim, içimden bir ses suçlunun ben olduğumu söylüyordu ve bunu reddetmeye çalışmayacaktım çünkü reddedemezdim, aramızın bozulmasındaki tek suçlu bendim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
bu aşk fazla sana, kadıoğlu
FanfictionSlow Updates. İris Boz, üniversiteden geri döndüğünde eski arkadaşı, arkadaş kelimesi onlara uygun değildi, yuvası Ferdi Kadıoğlu ile tekrardan karşılaşmayı beklemiyordu.