Sabah uyandığım gibi hazırlanıp arabama atlamış ve ablamın evinin yolunu tutmuştum. Beraber kahvaltı yapmayı ve günü geçirmeyi planlamıştık.
Ablamın evine varınca kahvaltı sofrası çoktan hazırdı, son birkaç düzenleme yapıp masaya oturduk ve kahvaltı yapmaya başladık.
Sohbet ede ede kahvaltımızı bitirdikten sonra masayı toplayıp salona geçtik, televizyonu açıp koltuklara oturduk ve kendi hâlimizde takılmaya koyulduk.
Uzunca bir süre kaliteli abla kardeş vakti geçirdikten sonra ansızın telefonum çaldı. Cebimden telefonu çıkarırken kimin aradığını merak ediyordum, ve arayan kişi aramasını en son beklediğim kişiydi.
Elim ayağıma dolanırken zar zor telefonu açıp kulağıma götürdüm. "Alo?" Midem karıncalanmaya başlamıştı bile. "İris, müsait misin?" Oturduğum yerde sırtımı dikleştirirken sorusunu zor bela cevapladım. "Müsaitim, ne oldu?" "Serdar abi Yasemin ablayla bir yere gidecekmiş, Eymen'i bana bıraktılar. Eymen de ağlayarak seni sayıklayıp duruyor." "Anladım, neredesin?" "Evde, konum lazım mı?" "Gerek yok, geliyorum ben." Telefonu kapattıktan sonra ablama özetle olayı anlattım gitmem gerektiğini söyleyip ablamla vedalaştım, vedalaşmanın ardından evden çıkıp arabama bindim. Nereye gideceğimi az da olsa hatırlıyordum, unutmam mümkün değildi.
Eve vardığımda arabayı park edip binanın dış kapısından içeri geçtim ve adının yazılı olduğu düğmeye basıp beklemeye koyuldum. Birkaç saniye içinde kapının açılmasıyla tekrar içeri girip girdiği kata merdivenlerle çıkmaya başladım.
Katına geldiğim sırada kapıyı açmış bekliyordu, kapı ucuna gelene kadar birbirimizi süzdük. Ben gittikten sonra tekrar uzatmaya başladığı kıvırcık saçları, yeni yeni uzayan sakallarıyla gerçekten yakışıklıydı, gerçi Erenay benim gözümde her zaman yakışıklıydı.
Ayakkabılarımı çıkarıp içeri girerken yapmayı en çok istediğim şey ona sarılmakken bunu yapmadım, dünkü mesajından sonra pek yakın davranmak istemiyordum, ancak Erenay geride kalan zamanın yeterli olduğunu düşündüğünde istediği kadar yakın olmaya hazırdım.
"Hoş geldin." "Hoş buldum. Eymen nerede?" "Salonda." Aramızdaki soğukluk beni öldürüyordu. Salona geçip gözleri yaşlı Eymen'in önüne oturdum, beni gördüğünde tüm üzüntüsü kayboldu. Ellerini bacaklarına çırpan Eymen'i kucağıma aldım ve onunla oynamaya başladım. Birinin bana baktığı düşüncesiyle arkamı döndüm ve kapının pervazına yaslanmış, Eymen ve bana bakan Erenay'ı gördüm.
Kafamı Eymen'e geri döndürürken sırıtmamak için kendimle mücadele ediyordum, o sırada düşünmeden edemedim. Erenay'la beraber olsaydık yaşadığımız sahne aynı mı olacaktı? Kafamdan bu düşünceleri atıp Eymen'e odaklandım. Eymen küçük parmaklarıyla Erenay'ı işaret ediyordu, kafamı döndürmeden konuştum. "Sanırım senin de oynamanı istiyor."
Erenay'ın ne yapacağına bakmadan Eymen'i kucağımdan indirip yere oturttum ve arkasındaki oyuncak kutusunu önüne doğru boşalttım. Ben oyuncak kutusunu boşaltırken Erenay resmen dibine oturmuştu. Yüzüne bakmayarak Eymen'le oynamaya başladım, yüzüne bakarsam ne olacağını kestiremiyordum.
Uzunca bir süre Erenay, ben ve Eymen oyuncaklarla oynadık, sonrasında Eymen'in uykusu geldi ve ben de kucağıma alarak uyutmaya çalıştım. Uyuduğunda Erenay'ın gösterdiği odadaki yatağa, kendi odasına getirmişti, Eymen'i yerleştirdim ve odadan hızlıca çıkarak salona geçip koltuğa oturdum.
Erenay da kısa bir süre sonra salona geldi. "Çay yapmamı ister misin?" Kahve sevmediğimi hatırlıyordu. Gülümsememeye çalışarak "Olur." demeyi başardım. Erenay salonun hemen yanındaki mutfağa geçerken seslendim. "Yardım edebileceğim bir şey var mı?" "Hayır, teşekkürler." Aramızdaki soğukluk resmen beni öldürüyor derken ciddiydim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
bu aşk fazla sana, kadıoğlu
FanfictionSlow Updates. İris Boz, üniversiteden geri döndüğünde eski arkadaşı, arkadaş kelimesi onlara uygun değildi, yuvası Ferdi Kadıoğlu ile tekrardan karşılaşmayı beklemiyordu.