4

32 14 14
                                    

Elimden tutup beni kaldırdı. Hızlı hızlı yürümeye başladı.

-Dur ya ben okadar hızlı yürüyemem senin gibi 45 numara ayağım yok.

Kolumdan tutup sanki bok çuvalıymışım gibi omzuna attı ve

-Ozaman bende zorla götürürüm.

Olayın şoku ile aval aval etrafa bakıyor, sanki dilimi yutmuşum gibi susuyordum. En sonunda aklım başıma  gelince:

-Bisey mi dedik biraz yavaş yürü dedik. Indir beni cabuk!

-senin hızınla gidersek seneye anca varırız gideceğimiz yere.

-Nereye gidiyoruz?

-Bana

Bana mı dedi o ben mi yanlış duydum?

-Nereye nereye

Gülerek "bana" diye tekrar etti.

Gerçekten de doğru duymuştum.

(Aslında benim için sorun değil kendimi biraz ağırdan satayım diye naz yapıyorum çaktırmayın.)

Bir süre sessiz kaldık, sahilin çıkışına geldiğimizde burdan sonrasını bununla gideceğiz. Dedi.

Karşımdaki siyah "HARLEY" i görünce küçük dilimi yutacak gibi oldum. Motorun etrafında dolaşıp.

-Vaaay kaç beygir bunun motoru?

Gülmeye başladı. (Sexi erkek gülüşü atıyor)

-kıza bak yaaa biz prenses diye aldık içinden hayko cepkin çıktı dedi.

-hayko muuuu abartma Deniz, alemsin.

-bilmiyorum şuan öyle gözüküyorsun.

Sarı saçlarını savurup kaskı taktı aynı filmlerdeki gibiydi, nerdeyse ağzımın suyu akacakı ama. Belli edip kendimi ucuz göstermek istemedim. Her gün gördüğüm birşeymis gibi davranmaya karar verdim. O sırada başıyla hadisene dercesine işaret etti bende diğer kaskı alıp taktım. Keşke kot pantolon, crop kombine edeceğime daha güzel birşeyler giyseydim. Ama fiziğim iyi olduğu için idare eder'di. Deniz gözleriyle aynı renkte olan bir eşofman üzerine siyah t-shirt giymiş olmasına rağmen harika hatta kusursuz görünüyordu. Analar neler doğuruyor beee moduna girmiştim iyice. Ben böyle salak dusuncelerdeyken "HARLEY"in motorunun tok sesi ile irkildim. rüzgarlar saçlarımızı savuruyordu. Denizin kokusu her yanımı sarmıştı. Bende onun belini sımsıkı kavramıştım. Bu durumdan hoşnut olduğuna yemin edebilirim. Düz yollar varken ara sokaklardan gidiyor benim de işime geliyordu. Yolculuk boyunca hiç konuşmadık. Nihayet gelmiştik karşımda nerdeyse villa denilebilecek şekilde bahçeli müstakil bi ev vardı. Bizim öğrenci evinden sonra burası saray gibi geldi gözüme.

-iste bizim fakirhane.

-baya fakirmissin ya gerçekten nasıl yaşıyorsun burada, dedim gülerek. 

Gülümseyerek karşılık verdi.

-Abartma mina, abartma.

-taaaamammmmm dedim muzipçe.

Harley'i bahçeye park edip, kapıyı  açtı.
Sonra reverans yaparak beni içeri aldı.
Merakla etrafıma bakınarak girdim içeriye. Ev açık  planlıydı ve her yer siyah kahverengi gibi koyu renklerle bezenmişti. Aşırı maskülen bir tarzı vardı açıkçası. Duvarlarda harleyin posterleri, ve raflarda fotoğraf makinesi cep saati ve kitap gibi aksesuarlar vardı. Mutfağa doğru yürümeye başlayınca hemen arkasından ileriledim tam mutfaga gircektim ki ne göreyim.. BİR GRAMAFON VE PLAKLAR. Hemen koşup plakları karıştırmaya başladım deniz de gülerek beni izliyordu. Sonra gözüme Nilüfer "son arzum" çarptı. Hemen plağı gramafona taktım. Arkamı döndüğümde

-Çok güzel parca, en sevdiklerimden dedi.  

-biraz karıştırmış gibi oldum özür dilerim ama dayanamadım.

-rahat ol kendi evin gibi düşün.

Arkada nostaljik müzikler, harika bir ev, deniz, ben... rüyada mıydım?
Allahım bu bir rüyaysa birdaha uyanmak istemiyorum dedim içimden.

-kahve yapalım mı? Kahvaltı yaptın mı?

-A ikiside olur kahveyi ben yapayım. Kahvaltıyı beraber hazırlarız.

-anlaştık o zaman.

Başımı onaylar gibi sallayıp. Hemen kahveyi elimle koymuş gibi cekmeceden çıkarttım. Kahve makinesi mutfak adasının üzerinde duruyordu. dolaptan süt çıkarıp, makineye koydum.

-iki dakikaya olur.

-kendi evin gibi derken bu kadar başarılı olacağını düşünmemiştim herşeyin yerini nerden bildin? Hepsine mi tek atarsın  yaa

-süt dolapta değil fırında mi olacaktı deniz.

-Belki ben orada saklıyorum.

Söylediğine gülümseyip, kahveleri fincanlara koydum. Bahçeye açılan  cam kapıdan dışarı çıkıp oradaki masaya oturdum. Hemen ardından o da geldi. Kahvesini eline aldı. Bende cebimden  sigara paketimi çıkarıp alır mısın diye uzattım. Hiç düşünmeden bi dal çekti paketten. Cebinden cakmagini çıkarıp benim sigaramı yaktı ilk önce.
Sonra da kendininkini yaktı. ( bi insan sigara içerken ne kadar sexi gözükebilirse o kadar hatta bin kat daha sexi gözüküyordu)

Kahve keyfimiz bittikten sonra

-birseyler hazırlayalım mi? Dedi

-yok ya kahve sigara doydum yani şuan.

-bende aç değilim pek sonra dışardan biseyler söyleriz.

-bana uyar valla.

-bi saniye geliyorum

-nereyeeee

-geliyorummmmm dedim yaa

-taaaamamm

Evin içinde  deli gibi bağırıyorduk.

Bir süre sonra elinde filmlerle geldi.

-nostalji seviyoruzz bakıyorum da.

-hangisni izleyelim?

Elinden filmleri kaptım.

- Ben seçerken sende çekirdek kola falan getir.

-tam onu diyecektim bana hepsi uyar zaten.

Mutfağa gitti tabaklara birşeyler koyuyordu. bende O sırada filmleri karıştırdım.

-titanic olsun muuu ( Çok klasik ama romantik olur diye düşündüm.)

-olsuuuun.

Yanına gidip çerezleri taşımasına yardim ettim orta sehpaya herşeyi yerleştirdikten sonra bardaklarimiza iceceklerimizi koydum o sırada o da televizyona filmi takti.
Yanima oturup kolunu omzuma attı. Bende omzuna yaslandim...

....

Uyandığımda bilmediğim bir yataktaydım. Kafam okadar ağrıyordu ki sanki biri balyozla vurmuştu. Üstümde farklı kıyafetler vardı. Neredeydim? Saat kaç diye bakmak için telefonumu aradım ama yoktu. Allah kahretsin hiçbirşey hatırlamıyordum hiç bir şey. En son tarçınla yürüyüşe  çıkmıştım. E tarçın neredeydi. Oof yatağın kenarında katlanmış şekilde kendi kıyafetlerimi buldum. Hemen üzerime onları giymek için aldım. Yavaştan kafam gelmeye başlamıştı.. en son denizle film izliyorduk. Uzerimdeki t-shirt'i cikarttigimda gördüğüm şey karşısında nasıl bir tepki vereceğimi bilemedim.




GECEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin