the twins: sekizinci bölü(m)

252 24 10
                                    

ilk önce uzun bir süredir bölüm atmadığım için özür diliyorum fakat benim bu hikaye için olan kararsızlığım bir yana, asla hikaye içine yorum yapmayıp sadece duvarıma ya da gelip son bölüme "yb" yazanlar sinirimi fazlasıyla bozuyorlar. hayalet okuyucu olmak istiyorsanız da hayalet okuyuculuğunuzu bilin arkadaşlar.

neyse keyfimiz kaçmasın, size küçük bir taekook smutu ile geldim. bu aralar o kadar çok smut yazdım ki (neden ben de bilmiyorum), o yüzden artık yazdığım smutların hakkını verebiliyor muyum hiç emin değilim jsdfhsdfd

bu bölüm 2k kelimeden uzun olsa bile geçiş bölümü gibi bir şeydi ve bundan sonraki bölüm daha hızlı gelecek çünkü çoktan aklımda kurguladım bile. ve diğer bölümde sonunda başlıyoruz asıl oyuna. 😏😉

haydi size iyi okumalar. yorum yapmayı unutmayın diyorum ve kaçıyorum.








THE TWINS: 8. BÖLÜM

Öğlen biraz kestirmiştim ama uykusuzluktan ve yorgunluktan ölmek üzereydim. Öyle bir gecenin ardından dinlenememek beni gerçekten fiziksel anlamda sarsmıştı. Sigaraya ve onlarca saat uykuya ihtiyacım vardı. Uzun, sıkıcı ve boğucu bir günden sonra ise çimlerin üzerine uzanan Jungkook'u görmek benim için resmen bir nefes olmuştu.

Mingyu ile şakalaşıyordu, benim yaklaştığımı görmemişti ama ilk Jimin görüş alanına girdiğinde kafasını kaldırıp etrafa baktığında, gözlerinin beni aradığını anladım. Çok geçmeden de göz göze geldiğimde gülümseyerek kendimi yanına attım ve etrafın kalabaklığına güvenerek boynunu yakaladım, dudaklarına asıldım. Kampüs içerisinde yakınlaşmak hoş karşılanmıyordu fakat bu kadar insan arasında herhangi bir eğitimcinin dikkatini çekeceğimizi sanmıyordum.

Amacım kısa bir öpücüktü fakat Jungkook ayrılmama izin vermeyip beni kendine doğru çekti ve üst dudağımı yakalayarak üzerine doğru uzanmamı sağladı. Etrafımızdan sahte öksürük sesleri gelse de, başlatan Jungkook'tu ve ben de alt dudağını dudaklarım arasına alarak özlemimi giderene kadar ondan ayrılmadım.

Sonunda ıslak bir sesle ayrıldığımızda Jimin'in midesinin bulandığı hakkında yaptığı yorumu görmezden gelerek, yüz yüze geldiğimizde Jungkook'un çatılan kaşlarına baktım. Sinirlendiğinde gerçekten çok tatlı oluyordu.

"Hiç uyumadın mı sen?"

Başım göğsüne düşerken, "Hm," diye mırıldandım.

"Hyung, yakında yorgunluktan ölüp kalacaksın," diye mırıldandı, parmakları saçlarım arasına dalarken. "Bırak okul uzuyorsa da uzasın."

Tekrar, "Hm," diye mırıldandım.

Jungkook gülerken göğsü inip kalkınca ben de güldüm ve gözlerimi kapattım. Bir süre uykuya daldım ama ne kadar kestirdim bilmiyorum. Jongin'in adını duyduğumda uykudan sıyrılmıştım.

"Bugün olmaz diyorum Jongin-ah," diyordu Jimin. Esnerken tek gözümü açtığımda direkt göz göze geldik. Bana gözlerini devirerek oturduğu çimlerden kalktı.

Jimin telefonda konuşmaya devam ederek yanımızdan uzaklaştığında ben de yavaşça doğruldum. Jungkook bana koala gibi sarılmıştı ama uyandığımı anladığında kollarını çözerek uzandığı yerden bana baktı. "Daha yarım saat bile olmadı, hyung."

Jongin'in uğursuz adını duyduğum için algılarımın açıldığını söylemedim. Gözümü ovuşturarak oturur pozisyona geldiğimde ağaçlardan birine yaslanmış bir şekilde oturan, kucağındaki bilgisayara gömülmüş Jeongguk gözüme çarptı. Hemen yanında da Mingyu ve Miyeon uzamış, birlikte tablet ekranından göremediğim bir şeye bakıyorlardı.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: 7 days ago ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

the twins | kooktaeggukHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin