Epilepsi krizi ● 4

2.4K 207 210
                                    

Profesörün peşinden çıktım hemen, çok ileride koridorun sonundaki tuvalete girmişti. Öğrenci tuvaletine. Genellikle ders saati olduğundan koridor çok kalabalık değildi, sadece on, on üç kişi vardı. Onların arasından geçip hızla tuvalete girdiğimde profesörü yerde iki büklüm buldum. Yere yatmış, bacaklarını kendine çekmiş nefes alıp vermeye çalışıyordu, yüzü kıpkırmızı olmuştu. "Ege." dedim hızla yere onun yanına diz çöküp yüzünü ellerimin arasına alırken. Neden bir anda bu kadar samimileştiğimi bilmiyordum ama ona yakın davranmak istemiştim.

Gözleri sımsıkı kapalıydı. Beni duyduğundan bile emin değildim. Dikkatlice onun bedenini yukarıya kaldırdım ve duvara yasladım. Gözlerini açtığında yaşlarla dolu olduğunu gördüm, sanki acı çekiyormuş gibi duruyordu. "Epilepsi." diye fısıldadı.

Epilepsi... Epilepsi krizi geçiyordu. Çok fazla bilgim yoktu fakat ataklarının tehlikeli olduğunu bir yerde okumuştum. Epilepsi hastalarının bir çoğunun ilaç kullandığını da biliyordum fakat kriz zamanında ilaç verilmeyeceğini de biliyordum. Gittikçe daha da kötüleştiriyordu. Hızla gözündeki gözlüğü çıkarıp cebime koydum ve ellerimi kravatına indirdim. Tek bir hamlede kravatını çekip çıkarmıştım. Sonrasında da kemerini açtım ve gömleğini pantolonunun içinden çıkarıp düğmelerini açtım. Kendisini yere bırakmak istediğinde onu göğsüme çektim. "Hayır, hayır burada kal." Kriz sırasında kafasını yere vurmasından korkuyordum.

O büyük bedeni kucağımda titreye titreye küçülmüştı ve kafasını üç kez sertçe göğsüme vurdu. Onu engellemeye çalışmadım, belli hareketlerini kısıtlarsam daha kötü olabilirdi. Elini sol koluma koyup sertçe sıktığında alt dudağımı hafifçe ısırdım ve saçlarını okşamaya başladım. Bileğimi sertçe sıkan eli yavaş yavaş gevşiyordu ve titremesi de azalıyordu. Kriz üç dakika sürmüştü fakat 3 saat gibi gelmişti. İlk defa birisi benim yanımda epilepsi krizi geçirmişti. Neyse ki ağzından köpük gelecek kadar ağır bir kriz geçirmemişti. "Tamam, geçti, bir şey yok, iyisin, güvendesin, sakinleş." Fısıltı kelimelerle onu daha fazla sakinleştirmeye çalışıyordum.

Elini bileğimden çekmeden geriye doğru hafifçe çekildi. Böylece elimi onun yumuşak saçlarından çekmek zorunda kalmıştım. Başını duvara yaslayıp yutkunduğunda gözlerim istemsizce onun adem elmasına kaydı ama hızlı toparladım kendimi ve açıktan koyuya dönmüş gözlerine baktım. "İlacın var mı?"

"Arabamda." dedi güçsüz bir sesle. "Sarı karton kutu."

Elimi onun pantonunun cebine soktum ve arabasının anahtarını aldım, ne de olsa arabasını biliyordum. Lacivert Volkswagen Tiguan'di. "Hemen geliyorum." dedikten sonra belli belirsiz kafasını salladı ve ben ayağa kalkıp hızlı adımlarla garaja indim. Arabasını bulmam bir dakikamı almıştı çünkü benim olduğum yerin uzağına park etmişti. Uzaktan arabayı açıp sesin çıktığı yere doğru koşar adımlarla gittim ve arabayı açtım. İlaç kutusu ve ağzı hiç açılmamış su hemen oradaydı. Demek ki krizler çok sık gerçekleşiyordu ki ilacını ve suyunu elinin altında tutuyordu.

Tekrardan tuvalete geldiğimde bıraktığım gibi buldum onu. Pek temiz olmaya duvara yaslanmış, gözleri kapalı bir şekilde göğsü inip kalkıyordu. Önünde diz çöküp hapı çıkardığımda sesten dolayı gözünü açtı. Hâlâ hafifçe titreyen elini uzattı ve uzun ince sarı hapı onun avucuna bırakmak istemediğim için kendim dudaklarının arasına kadar götürdüm. "Elin yere değdi." diye açıklama yaptım. Bir şey demediğinde ilacı dilinin üzerine bıraktım ve suyun kapağını açıp ensesinden destek vererek onu da dikkatlice içirdim. Üç büyük yudum aldıktan sonra kafasını tekrardan duvara yasladı. "Ambulans çağırmamı ister misin?"

"Hayır." diyerek gözlerimin içine baktı. "Sert bir kriz değildi, hafifti."

"Bu hafif olansa serti düşünmek istemiyorum." diye mırıldandım suyun kapağını kapatırken. "Başka bir kriz gelebilir mi?"

profesör , GAYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin