1

410 36 55
                                    

Dikkat: Bu fic SEMETAE içerir. Bunu bilerek okumanız sizin için daha iyi olur. Sevemiyorsanız yorumlarda belirtmenize gerek yok. Usulca terkedebilirsiniz burayı.

Sevdiğim bir konu. Sevdiğim iki insan üzerine yazmak istedim. Umarım beğenirsiniz.

Omegaverse evreninde geçiyor. Çok yoğun bir şekilde işlemeyeceğim. İlk omegaverse girişimim olduğu için alıştıra alıştıra yazmak istedim. Sadece cinsiyetler, kızgınlıklar, mühür ve feromonlar var. Ve bir de MPREG temalı yazmak istedim. Eğer sorunuz olursa çekinmeden sorabilirsiniz, seve seve yanıtlarım.
Tekrardan iyi okumalar. Hoşçakalın.

°



"Ah benim güzel oğlum. Nasıl zayıflamışsın. Yüzün kaşık kadar kalmış." dedi annem yüzümü avuçları arasına alıp sıkıştırırken. Dudaklarım büzülmüş bir şekilde anneme bakarken gülmeye çalıştım

"Anne, nefes alamıyorum." yüzümü sıkıştırdığı için sesim boğuk çıkmıştı. Arkasından babam konuştu.

"Bırak çocuğu. Daha yeni geldi. Biraz dinlensin." Sonunda beni bıraktığında derin bir nefes alıp abimin yanına oturdum. Abimin bana gülümsediğini gördüğümde ona biraz daha yaklaşıp başımı koluna yasladım.

"Beni çok mu özledin küçük omega?"

"Hepinizi çok özledim." Üniversiteden yeni mezun olmuştum. Yaklaşık 6 aydır da evime gelmiyordum. 4 senedir Seoul'de okuyordum ve ara sıra görüşmemiz dışında hiç görmemiştim ailemi. Evin en küçüğüydüm ve omega olmam da beni hayata 1-0 önde başlatmıştı. İki tane alfa abimden sonra benim omega olmam anne ve babamı daha da hassaslaştırmış, üstüme daha çok titremelerini sağlamıştı.

23 yaşındaydım. 4 sene önce üniversite sınavını kazandıktan sonra annem Seoul'da okumam için babamı günlerce ikna etmeye çalışmıştı. Babama göre ben Busan'dan başka yerde yapamazdım. Minicik bedenim - onun düşüncesi bu yöndeydi- dışarıdaki tehlikelere karşı ayakta duramazdı. Fakat uzun uğraşlar sonucu ikna olmuş ve ağlaya ağlaya kendi elleriyle beni Seoul'de ki okul yurduna bırakmıştı.

Busan'ın önde gelen iş adamlarından biriydi. Karşı konulamaz hırsı sayesinde piyasaya adını duyurmuş, iki abimin de yardımıyla Jeon Grup'u uluslarası bir ticaret merkezine dönüştürmüştü. Huysuzdu da. Epey inatçıydı. Öfkesi saman alevi gibiydi. Hemen sinirlenir sonra bir anda sakinleşirdi. Özünde çok iyi bir insandı ama. Merhametliydi. Ve bize de çok bağlıydı. Sanırım bütün huylarımı ondan almıştım.

"Ee Jeongguk, akşam işin heyecanlı mısın?" dedi küçük abim Minkyu'nun eşi Ha Rin noona. Kaşlarımı çatıp kafamı kaldırdım.

"Ne için noona?" Şaşkınlıkla bana bakıp konuştu.

"Nişanlın ve ailesi akşam yemeğine gelecekler ya. Yoksa Do Hwan ile konuşmadın mı?" Kafamı iki yana salladım. Do Hwan benim çocukluk arkadaşımdı. Benden 3 yaş büyük ve alfaydı. Babası, babamla ortak olduktan sonra ailemize tam anlamıyla girdiler. Henüz 4 yaşlarındaydım. Do Hwan'ın evimize gelişi dün gibi aklımdaydı. Ondan sonra hiç ayrılmadık. Her şey normal giderken ben reşit olduğum zamanlar babam beni karşısına almış ve Do Hwan ile ikimizin evlenmemizi istediğini söylemişti. Başta şaşırsam da onun kadar iyi bir insanın hayatımda olacak olması bana çok cazip gelmişti. Bu yüzden kabul etmiştim. Henüz aşık değildim, benim için iyi bir arkadaştı. Ama zamanın ne getireceğini bilemezdik tabi.

Ondan 1 sene sonra üniversiteyi kazanmıştım. Bu 4 senedir birbirimizi en fazla 10 kere görmüştük. İşleri dolayısıyla yanıma sık sık gelemiyordu. Sürekli telefondan konuşuyorduk fakat akşam yemeği için beni aramaması epey tuhafıma gitmişti.

Until I Found You | Taekook Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin