4

188 25 22
                                    

"Dişli bir omegasın. Ve ben dişli omegaları çok severim." Nefesleri dudağımı yalayıp geçiyor ve kalbimin yerinden çıkacak gibi olmasına sebep oluyordu. Bir şey diyememiştim. Biraz daha yaklaşsa dudakları dudaklarıma değecekti. Burnunu burnuma sürttü ve dişlerini alt dudağına geçirip güldükten sonra yanımdan geçip gitti.

Benimle uğraşıyordu. Başka bir açıklaması olamazdı. Daha dün tanışmıştık ve bana bu denli yaklaşması tuhafıma gitmişti. Denize dönüp derin nefesler almaya başladım. Biraz daha sakinleşmezsem gerçekten şuracıkta kalp krizi geçirebilirdim.

"Ne düşünüyorsun bakalım?" Bu kez Jimin gelmişti yanıma.

"Hiç." O da kollarını kenara dayayıp denizi izlemeye başladı.

"Ailen konusunda endişelenme. Seni seviyorlar. Ve hemen affedecekler. Buna eminim." Biliyordum. Eninde sonunda beni böyle kabul edeceklerdi. Fakat onlara yaşattığım şeyi düşünüyordum. Babamın şekeri vardı. Tansiyonu bir inip bir yükseliyordu. Annem desen onunda babamdan geri kalır yanı yoktu. Üzüntüye gelmiyorlardı. Onlara bir şey olacak diye ödüm kopuyordu. Sonra abilerim. Namjoon ve Min Kyu. Daha sakinlerdi ama onların üzüldüğünü de biliyordum. Şimdi ise ne halde olduklarını gözümde canlandırıyordum.

Acaba Do Hwan ve ailesi öğrenmiş miydi? Beni aramaya gelirler miydi? Polis annemi aradıysa artık nerede olduğumu biliyorlardı ve abilerimin boş durmayacağını biliyordum. Sıkıntıyla nefes verdim.

"Sanırım annemi arayacağım. Bana biraz izin verir misin?" dedim yanımda duran arkadaşıma. Anlayışla gülümsedi ve kafasını sallayıp kolumu sıkarak içeri girdi. Arkasından bir süre baktım, gözüm o sırada yan tarafa kaydı. Elinde viskisi, arkaya yaslanmış, bir bacağını diğer bacağının üstüne atmış bir şekilde bana bakıyordu. Ben de bir süre ona baktım. Bana kısa bir gülümseme bahşetmiş ve gözlerini üstümden çekmeden viskisinden bir yudum almıştı. Bunu yapmadan önce de bardağını kaldırıp selam verdi. Gözlerimi devirip önüme döndüm.

Telefondan annemin numarasını tuşlayıp derin bir nefes aldım ve arama tuşuna basarak kulağıma götürdüm. Stresten dudaklarımı dişliyor, boşta olan elimle trabzanın demirini sıkıyordum. Sonunda telefon açıldığında nefesimi tutup annemin konuşmasını bekledim.

"Alo, Jeongguk?" Titreyen sesini duyduğumda gözlerimin dolmasını engelleyememiştim.

"Anne?"

"Oğlum, seni çok merak ettim. Nasılsın?"

"İyiyim anne. Sen nasılsın?"

"Seni çok özledim."

"Bunu yapmak zorundaydım. Size anlatmaya çalıştım ama beni anlamadınız."

"Geri dön Jeongguk. Sakin sakin konuşalım. Lütfen." Görüyormuşcasına kafamı iki yana salladım.

"Anne yapamam."

"Baban da çok merak ediyor seni. Hasta oldu. Şekeri yükseldi. Do Hwan'ın ailesi de öğrendi."

"Anne lütfen bana biraz zaman verin. Babama onu çok sevdiğimi söyle. Böyle olmasını asla istemediğimi de. Ve abilerim de buraya gelmesin. Lütfen ikna et onları. Kafamı toparlamak istiyorum." Bir süre ses gelmedi. Sonra konuştu.

"Jeongguk.." Sözünü böldüm.

"Anne. Lütfen."

"Burada toparla kafanı. Orada yalnız başına olmanı istemiyorum. Abini göndereyim onunla dön. Sonra birlikte güzel bir tatile çıkalım."

"Anne istemiyorum. Rahat bırak beni. Hoşçakal." dedim ve bir şey söylemesine fırsat bırakmadan telefonu kapattım. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes almıştım. Onları daha fazla kırmak istemedikçe beni daha da zorluyorlardı. Ve tek dileğim umarım buraya gelip beni almaya çalışmazlardı.

Until I Found You | Taekook Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin