BÖLÜM BİRKEDİYİ ÖLDÜRMEYEN MERAK
İnsanın kendi içine doğru yaptığı yolculuk gerçekten hiç bitmiyordu.
Bu yolculuğun yönü belliyse de varış noktasını hiçbir zaman kestiremiyordunuz. Yoldaki tüm inişleri ve çıkışları ezberleseniz bile elleriniz ceplerinizde yürüyemiyordunuz yolu çünkü mutlaka öğreneceğiniz yeni bir şey çıkıyordu karşınıza. Kendini keşfetmek denen şey işin aslında uçsuz bucaksız bir vadide tek yöne bir biletle seyahat etmekten başka bir şey değildi. Ve ben, bu gece kendime dair yeni şeyler keşfediyordum.
Kediyi öldüren şey meraktır, derler. Daha önce bu denli meraklı olan yönümle tanışma fırsatımın olduğunu hiç hatırlamıyordum. Güvendiğim tek şey ise kedilerin başlarını sokabildikleri her delikten mutlaka çıkabiliyor oluşlarıydı, bu da bana göre her zaman ölme risklerini azaltıyordu. Bir şekilde dört ayak üstüne düşeceğime inanıyordum ve tam da bu yüzden yaptığım şeyin abartılacak bir mesele olmadığını düşünüyordum. Bu sebeple de gecenin bir köründe arabamın direksiyonuna asılarak ev arkadaşımı gizlice takip ediyor oluşumun hiçbir tarafı bana yanlış gelmiyordu, böylelikle varış noktasını kestiremediğim bir yolculuk daha listeye ekleniyordu.
Cenker'le bir aradayken keyifli vakit geçiren bir ikili haline gelebilmiştik fakat yine de onu birlikte yaptığımız iş dışında fazla tanımak için henüz pek fırsatım olmamıştı. Ama aynı evi paylaştığımız iki haftalık süreç, onda garip giden bir şeylerin olduğunu fark etmem için oldukça yeterliydi. Cenker iki haftadır her gece odalarımıza çekildikten sonra gizlice evden sıvışıyordu, üstelik bunu yüksek ihtimalle benim sekizinci rüyama çoktan geçiş yaptığıma inanarak yapıyor olmalıydı ki hiçbir zaman sessiz olma gereksinimi duymuyordu. Oysa benim bir gece kuşu olduğumu bilmiyordu ve bundan habersiz oluşundan ya da hareketlerinin benim tarafımdan sorgulanmayacağını düşünmesinden dolayı bu konu hakkında hiç konuşmuyor ve her sabah sanki bütün gecesini evde geçirmiş gibi davranıyordu. İşin aslı, bu hareketi sorgulayacağımı bu geceye kadar ben de pek biliyor sayılmazdım. Ama en nihayetinde kiminle aynı evi paylaştığımı bilmem gerekiyordu, güvende olup olmadığımdan emin olmalıydım.
Trafik ışığının kırmızıdan yeşile dönmesiyle birlikte harekete geçtiğimde bütün dikkatim yalnızca Cenker'in arabasındaydı, bu yüzden şehrin hangi kısmında olduğumuza dair yalnızca fikir üretebiliyordum. Kaldı ki yaklaşık yirmi dakikadır direksiyon başındaydım, üstelik Cenker'in oynadığımız bu kovalamaca oyunundan haberi dahi yoktu. Anlaşılan bu gece yaptığım tek uzun yolculuk kendi içime doğru olan değildi çünkü aynı zamanda İstanbul sokaklarında bir süredir tekerlerimi sürtüyordum.
Bir hayalet gibi görünmez olmaya çalışırken kırmızı arabamın gecenin karanlığında çığlık çığlığa "Ben buradayım," diye bağırdığının farkında olduğum için Cenker'in arabasıyla arama mümkün olduğunca birkaç araç sokarak ilerliyordum. Cenker'in ise acelesi var gibiydi, sanki bir yere yetişmek için geceleri bir nebze de olsa sakinleşen metropolün boş sokaklarından faydalanıyordu. Geniş caddeden direksiyonunu sağa kırarak sıyrıldığını gördüğümde benim peşinde olduğumu hiç anlamadığından son derece emindim. Sakince onun az önce girdiği sokağa girerken yerde birkaç saat önce yağan yağmurdan artakalan su birikintisi tekerleklerimin etkisiyle etrafa sıçradı. Bu süre içerisinde kendime girdiğimiz sokağı inceleyecek kısa bir zaman dilimi yarattım. Sokaktaki derme çatma binalar yol ilerledikçe seyrekleşiyordu, görünüşe göre burası şehrin kalabalığından uzaklaşmış köşelerinden biriydi. Fazla yüksek olmayan ve çarpık bir şekilde yerleştirilmiş binaların arasında kalan marketin önünden geçtikten sonra Cenker'in arabası tekrar sağa döndü, böyle bir mahallede ne işi olduğunu gerçekten merak ediyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LEYÂL: Azize'nin Sırrı (KİTAP OLUYOR)
Science FictionHer an, her yeni bir karar alışımızda ya da attığımız her adımda, farkında bile olmadan yepyeni evrenlerin yaratılış kapısını açıyoruz. Aden, başarılı bir tiyatro oyuncusu olduğu hayatında aynı zamanda tarot kartlarına da ilgi duyan genç bir kızdı...