"sunumun altından iyi kalktık." uzattığı eli tebessümle tutup ona sarıldığımda sarılışıma karşılık verdi.
"iyi ki seninle proje eşi olmuşum." dediğimde hafifçe gülüp geri çekti kendisini. "başlangıçta hiç öyle demiyordun ama." dedi alayla.
"başlangıçtaki aklımı sikeyim." diye homurdandım. bizi proje eşi yaptığı için ders hocasına teşekkür etmem gerekirken saçma sapan şeyler yapmıştım. ya hocanın yanına gittiğim ilk an eşimi değiştirmiş olsaydı? belki de aramızı düzeltme şansını asla elde edemeyecektik o zaman.
düşüncelerim yüzüme yansımış olmalı ki giyu beni boş bir sınıfa soktuktan sonra öptü. "hey," dedi nazikçe. "geçmişi düşünüp kendine daha ne kadar eziyet edeceksin? şu anımıza odaklanamaz mısın biraz da? lütfen sanemi."
burnumu yanağına sürtüp yanağını uzunca öptüm. memnuniyetle tebessüm edip boynuma sarıldı o da. "elimde değil, ne kadar geri zekalı olduğumu düşünüp duruyorum durmadan. ama deneyeceğim. düşünmemeyi, kendimi bu şekilde cezalandırmamayı deneyeceğim."
ensemdeki saç tutamlarını usul usul çekiştirdi. "istediğin ceza ise memnuniyetle seni cezalandırabilirim." ses tonunda da gözlerinde de sırf alay vardı. ona ayak uydurup sırıttım. "hmm, oldukça cazip geldi. her ne kadar senden gelenin ceza değil ödül olacağını düşünsem de..."
kıkırdadı ve dudaklarıma kısa, yanağıma ise uzun bir öpücük kondurdu. "eve gidelim 'nemi. evimize gidelim ve hasretini çektiğim dudaklarında uzunca dinleneyim." saçlarımı arkaya doğru tarayıp gözlerini yüzümde gezdirdi. "tenim tenine, ruhum ruhuna öyle özlem duyuyor ki..."
dudaklarım kıvrıldı. "gidelim. gidelim güzeller güzelim."
⎯
giyu'nun ev arkadaşı biz eve geldiğimizde kısacık bir süre bizimle oturup evden ayrıldı. iyi bir çocuktu ve bizi fazlasıyla yalnız bırakıyor olması ona artı puan vermemi sağlamıştı.
birlikte yemek yapıp yedikten sonra giyu içeri geçip kısa bir duş aldı. bu esnada ben de hocanın bugünkü derste düzeltmemizi istediği yerleri düzelttim. slaytı ve raporu tamamen düzenledikten sonra da hocanın mailine acele etmeden gönderdim.
giyu saçlarını küçük bir havlu ile kurularken girdi salona. doğruca yanıma gelip ne yaptığıma baktı. "oh, düzenledin değil mi?" başımı sallayarak onayladım. "harikasın. kahve yapmamı ister misin?"
"onun yerine çay olabilir."
"papatya çayı?" dedi gülerek. "sana iyi gelir."
sırıtarak bacağına vurdum. mutfağa gittiğinde de bilgisayarı kapatıp peşine düştüm. kendisine soğuk kahve yapmaya hazırlanmıştı. benim için de sallama çayları çıkardı tezgaha.
mutfak masasına çıkıp oturduktan sonra onu öyle seyretmeye başladım. her zerresini özlemiştim onun. mutfakta olduğu süre boyunca şarkı mırıldanmalarını, ortalığı kirletmeden temiz bir şekilde çalışmasını, gözlerini, saçlarını ve diğer pek çok şeyi...
benim için su koyduktan sonra kaynamasını beklerken bedenini bana çevirdi. tebessüm edip yanıma geldi ve bacaklarımın arasına girip belime sarıldı. "beni seyretmek hâlâ favori aktivitelerinden biri, bakıyorum da." deyip çenemi öptüğünde elimi yanağına koydum. her şeyiyle kusursuzdu. altın oran oydu. alaycı cümlesine karşılık vermek yerine yüzünü seyre daldığımda yanaklarının kızardığını fark ettim. kendisini geri çekecekken bacaklarımla onu hapsedip durdurdum. "sanemi ya, bakma bana o gözlerle."
güldüm. "hangi gözlerle bakmayayım?"
benden kaçırdığı irisleri tekrar benimkileri buldu ve titreyen kirpiklerinin altından bana baktı.
bir kez daha gülüp ona uzandım. dudaklarım dudaklarını yeni bulmuşken kettledaki su taşmaya başladı. giyu panikle kendisini geri çekti ve aleti fişten çekti panikle. elini öyle aniden atmıştı ki ileriye kaynayan su tenini yakmış olmalıydı.
"hey, neden öyle bir şey yaptın?" yanan elini soğuk çeşme suyunun altına tutarken yüzünü buruşturdu. hemen yanında durup bir elimi sırtına koydum. "çok acıdı mı?" başını salladı sadece. "eczaneden krem alıp geleyim ben."
"gerek yok gerek yok. banyo dolabında vardı."
hızlı adımlarla banyoya ilerledim. giyu'nun aldığı duş sebebi ile çok ferah korkuyordu. dolaptaki krem ve nemlendiriciler arasından yanık kremini biraz zorlanarak da olsa buldum. ve koşar adım salona döndüm. giyu koltuğa oturmuş eline nefesini veriyordu.
yanına oturduktan sonra nazikçe sürdüm kremi. soğukluğunun iyi geldiğini söyledi.
"kremin sonu da buydu sanırım. atabiliriz." kremi yanıma koyup elini nazikçe tuttum ve üflemeye başladım. "ev arkadaşın falan kendisini çok mu yakıyor da bu kadar çok kullandınız bunu?"
"seninle ettiğimiz kavgalar ve yaptığımız gergin konuşmalar yüzünden çok fazla mutfak kazası yaşıyordum." kaşlarımı çattım ve dikleşip ona baktım. "çok dalgındım ve aklımı bir türlü senden alamıyordum. kremi bitiren bendim yani."
dudaklarımı ıslatıp bedenimi ona yaklaştırdım. kollarımı etrafına dolayıp gözlerimi yumdum. "sana verdiğim her türlü zarar için üzgünüm giyu. tekrarı olmayacak, söz veriyorum."
"tekrarı olursa kendimi değil seni yakarım zaten sanemi." ikimiz de gülmeye başladığımızda kendimi geri cekip ayrıldım ondan.
"film mi izleyelim o zaman? ne yapalım?"
bir süre eline baktı. "of." dedi sonra. "o kadar hayal kurdum ben, sevişiriz diye." gözlerimi kırpıştırıp şaşkınlıkla güldüm. "iyi aç, film aç bari."
tepkisinin şirinliği karşısında kendime hakim olamayıp kahkaha atmaya başladığımda o da hafifçe gülmüştü. bedenini sakince kucağıma çekip pozisyonunu ayarladığımda kaşlarını kaldırdı.
"seni yormadan her şeyi ben hallederim güzelim, ne gerek var üzülmeye?" dudaklarına uzandığımda gülerek o da bana yaklaştı. gülüşünden öpüp sonra da ufak öpücüğümüzü bir öpüşmeye çevirdim.
öpüşme derinleştiği esnada kendisini bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde bana bastırdı. elimi beline koyup tişörtünün içine soktum elimi bununla birlikte.
nefessiz kalıp da ayrıldığımızda yüzüme uyuşmuş biçimde baktı. en az benim onu arzuladığım kadar beni arzuluyordu o da. bunu bizzat gözlerinde görmüş olmak iyi hissettirmişti.
kucağımdayken ayağa kalktığımda bacaklarını belime sardı ve düşmemek için boynuma sarıldı.
"durmak ve beni durdurmak için son şansın bu giyu." adımlarım onun odasının önünde durduğunda sırtını kapıya yaslayıp gözlerine baktım. "aylardır her anlamda hasretim ve beni durdurmazsan seni mahvedeceğe benziyorum."
ensemdeki elleri saçlarıma tırmandı ve saçlarımı çekiştirdi. "belki de aylardır sen tarafından mahvedilmeyi bekliyorumdur, 'nemi."
dudaklarımı ıslattım. "durmayacağım." kapıyı açıp içeri geçtiğimde o kapattı odanın kapısını. sonra tekrar bana dönüp kollarını sıkıca boynuma sardı.
"durmanı istemeyeceğim. her türlü izni veriyorum sana sanemi. burada, mahvet beni."
⎯
🤫
milletin ozelidir devamini yazmadim