cassie

42 7 0
                                    

gözlerimi açtığımda ilk gördüğüm şey ışığı tamamen engelleyen simsiyah perdeler olmuştu. yanımda birinin yattığını sonradan fark etmiştim. tabii, mark'ı görünce mutlu olmuştum. ama hatırladığım tek şey koştuğumdu. ayaklarım ağrıdan kopacak gibiydi.

mark'ın uyandığını fark edince üzerinde olan gözlerimi yavaşça yüzünde gezdirdim, bu hareketim ile mark'ın gözlerini açıp gözlerime bakması bir olmuştu. yerimde donup kaldığımdan öylece bakışmaya devam ediyorduk. bir süre sonra mark, gülümseyerek elini saçlarıma yerleştirmiş; tutamlarıyla rahatlatıcı bir şekilde okşamaya başlamıştı. gülümsemesi içimi ısıtırken derin bir nefes aldım.

"birlikte mi uyuduk?" sesim çok hırıltılı ve yorgun çıkmıştı, böyle bir soru karşısında ne gibi bir cevap alabileceğimi de tahmin ediyordum. neden sorduğumu bile bilmiyordum hatta ne yalan söyleyeyim.

"hatırlamıyor musun? beni sen çağırdın yanına, hatta koala gibi yapışıp bırakmadın. ben de yanında yatmak zorunda kaldım."

bunları derken yüzünde oluşan memnun ifadeyi görmeseydim gerçekten inanacaktım bunu yaptığıma, kendimden beklediğim bir hareketti. ancak muzip ifadesine bakınca asla öyle olmadığı çok belli oluyordu. bu oyunu devam ettirmek de bana düşüyordu tabii. "hm, normalde rahat uyumak için kimseyi istemem yanımda biliyor musun?"

kaşları kalkmıştı ve bu onu çok şirin gösteriyordu.

"gerçekten mi?" başımı salladığımda gülümseyerek saçlarımı okşamayı durdurdu ve tutamları karıştırarak yerinden doğruldu.

"jeno seni benimle bırakmayı göze alarak gitti gece bu arada. babanla ilgilenecek biraz, göndermek için uğraşıyor." gözlerimin parladığını hissettiğim için gülümseyerek yattığım yerden kalktım. mark'ın tam karşısına oturduğumda ellerimi yanlarıma yaslamıştım.

"en azından yanımda duran biri var, bunun için mutluyum ne yalan söyleyeyim." aramızda ufak bir soğukluk olduğunu seziyordum, ne kadar birlikte uyumuş ve mark gece boyu beni izlemiş olsa bile. sinirli miydi, ya da sinirli miydim? hiçbir fikrim yoktu. üzüldüğüm nokta da buydu sanırım. hiçbir şey bilmiyordum.

"hyuck," elini elimin üzerine yerleştirdiğinde gözlerimi yüzüne çevirdim. daldığımı yeni fark etmiştim. "ne düşünüyorsun?"

"hiçbir şey, hiçbir şey."

çok fazla şey düşünüyorum mark, çok fazla şey.

düşündüğünden daha da çok şey düşünüyorum. kafam çok karışık. ne hissetsem boşa gidecek.

umutsuzum, umutluyum, üzgünüm, kırgınım, sinirliyim, mutluyum, sevinçliyim ama her şey boş. sen yanımdasın, yanımdasın ama sanki çok uzaklardasın aynı zamanda da. sana bunu nasıl açıklayabilirim ki kanadalı?

mark kollarını bedenime sardığında tekrar düşüncelerimden kurtulmuştum. gözümden akan yaş yanağıma ulaştığında neden mark'ın bana sarıldığını anlamam çok uzun sürmemişti. derin bir nefes verdim. mark olmasaydı ne yapacaktım? şu an burada olmayabilirdim belki de.

kollarımı mark'a sardığımda beni kendine yakınlaştırmış, sırtımı sıvazlamaya başlamıştı. ihtiyacım varmış meğersem buna. hem de çok ihtiyacım varmış çünkü ağlamamı durdurabilecek tek şeyin mark olduğunu şimdi anlayabilmiştim. aramızdaki ilişki ne kadar dengesiz olsa bile ona karşı büyük bir saygı besliyordum içimde.

hiç konuşmadan da anlaşabildiğimizi şu an sarıldığımız dakikalarda fark etmiştim. yine bir minnettarlık duygusu sarmıştı içimi. mark'ı şunun şurasında birkaç gündür, hatta 3 gündür, tanıyorum ama sanki yıllardır tanışıyormuşuz gibi hissediyordum. yıllar önce beni kurtaran kişiyle aynı yatakta sevişip, üstüne aynı yatakta uyuyacağım aklıma bile gelmezdi aslına bakarsanız. gerçi, kimin gelirdi ki? düşüncesi bile garip gelse de yaşadıktan sonra normalize etmeye başlıyorsunuz.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Aug 29, 2023 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

the car race, markhyuckHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin