0

21 4 2
                                    

"Merhaba, şey için aradım, parayı haftaya göndereceğim. Yeni bir iş bulmam lazım." Parmağını ev telefonunun kablosuna dolayarak derin bir nefes verdi. Ardından elini başına götürerek ovdu ve masanın kenarına yaslandı. Belki telefonları açılsaydı, çok daha kolay ifade edebilirdi.
"Düşündüğün gibi yeni bir mekan değil. O işleri bıraktım, gerçekten bıraktım." Sessizce, ne söyleyeceğini bilemezcesine durdu, söylenecek söz yoktu aslında. "Neyse, benim için endişelenme." Telefonu kapattığında cevap gelmeyeceğini bildiği gibi son söylediklerinin ne kadar gülünç olduğunu düşündü.

Eli telefonun üzerindeyken bir süre bekledi. Kira borçları dışında çalmasını ne çok isterdi.

Halısı olmayan ve buz gibi hissettiren zeminin üzerinde gıcırtılar çıkararak mutfağına adımladı. Küçük, dar bir mutfaktı. Buzdolabı eskiydi ve açtığında etrafa yayılan koku karşısında öksürdü. Rafları boştu, birkaç çürük meyve dışında bir şey yoktu. Evi daha fazla kokutmamak için kapısını sertçe kapattı ve küçük pencereyi açmak için adımladı. Musluğun önünden geçerken ellerini ıslattığında ojesiz, kısa ve şekil verebilmek adına uğraşsada etkisi olmayan tırnaklarına baktı. Eli ise kuru ve çatlaktı, tırnaklarıyla uyum içerisindeydi.

Pencerenin önüne geldiğinde perdeleri çekti. Sararmışlardı, yıkaması gerektiğine düşünsede çamaşır makinesinin çalışmadığını hatırladı.

Camı zorlayarak açtı. Ellerini çenesine yaslayıp dışarıyı izlemeye koyuldu. Hava kapalıydı, etraf griye bürünmüştü ve yağmur yağmak üzere olduğunu belli edercesine derinlerden gök gürlüyordu.

Kuytu bir mahallede olsada caddenin işlekliğini görebiliyordu. Arabalarının kornalarının sesi ve eskicilerin bağrışları karşı binadan gelen yüksek sesli televizyon programının sesine karışıyordu.

Alt komşunun camı gürültüyle açıldığında bakışlarını oraya çevirdi. Üniversiteye giden bir genç kız olmalıydı. Onu birkaç kere elinde kitaplarla görmüştü. Üzerinde nereye gittiğini belli eden giysileri umursamadan ona kibarca gülümsemişti.

Onun hiçbir zaman gidemediği üniversite, parasızlıktan dolayı okula çok önem verememişti. En son ne zaman kitap okuduğunu bile hatırlamazdı.

Bir süre beklediğinde neler kaçırdığını düşündü. Düşünmenin ise ona acı verdiğini fark etti, bir hayatı kendi elleriyle mahvetmişti.

Kafasını düşünceleri dağıtmak istercesine salladı ve camı açık bırakarak odasına dönerken kapı çaldı. Sadece bir heves, kapıyı kim olduğuna bakmadan hızla açtığında arkadaşını görmek az daha dudaklarında buruk bir gülümsemenin canlanmasına sebep olacaktı. Kaşlarını kaldırarak arkadaşını süzdüğünde bazı şeyleri arka plana attı. Her zaman yaptığı gibi.

Makyajsız daha belirgin olan kırışıklıkları, mor göz altları, yaşam enerjisinden yoksun bakışlarıyla karşısında duran kadın tam olarak yansıması gibiydi. O da onu süzdü. Ardından derin bir nefes alarak konuştu, "Bu gün yoktun." Sesi yorgun geliyordu. "Evet, artık yokum." Kadın kaşlarını kaldırarak yanağının içini ısırdı. Gözlerini ona çevirerek kafasını salladı.

İçeri girme niyeti olmadığını anlayınca kapıya yaslandı ve arkadaşını süzdü. "Dün kriz geçirir gibiydin, iyi misin?" Kafasıyla onaylasada konuştu, "Evet, iyiyim." Karşısında, kırklarının başında olan kadını ilk defa çaresiz gördü. Anlatmasını beklesede o bakışlarını yere çevirdi.

Suskunluğu devam edip sessizlik ortama hakim olduğunda sordu, "Ne oldu?" Kadın yere bakarak konuşmaya başladı, "Bir teklif geldi, oldukça yüksek bir meblağ. Hepimiz için. Katılacak mısın diye sormaya gelmiştim." Gözlerini ona çevirdiğinde gerçeği gördü. Gördüğü gibi ağzından üzgün olduğuna dair sözler döküldü. "İpek, anlıyorum. Sorun değil, başkasını bulurum. İçlerinden biri seni istemiş, daha fazla kazanabiliriz diye düşünmüştüm." Kafasını salladı. Arkadaşına çekinerek sordu, "Parayı tamamlayabiliyor musun?" Kadın ellerini ceplerine soktu. "Hayır, birkaç bin eksik kalıyor." Ardından gelecek cevabı biliyor gibi konuştu, "Az bir zamanda tamamlayabilirim, fakat zaman lazım. Ve her saniye yaşama ihtimalini azaltıyor." Gözlerini kapattı ve omuzlarını dikleştirerek  ona baktı. "Neyse, yollarımızı ayrılıyor anlaşılan. Kendine iyi bak."

Yutkunarak arkadaşına baktı, yardım etmek istiyordu.

"Kendine iyi bak Banu."

Fakat biriktirdiği paranın ancak kendisine yetebileceğini düşündü. Kadın arkasını dönüp gitti, merdivenlerden inerken tek seçebildiği dudaklarının titreyişiydi.

Kapıyı kapattığında ihanet hissi etrafını sardı. Boğazından geçecek lokmayı zor buluyordu ailesine para göndermekten, onlar ise paraya dokunmuyordu. Yıllardır arayıp sormamışlar, öldü mü kaldı mı diye bakmamışlardı. Oysa Banu, ne çok yardım etmişti ona. Yıllar boyunca önemsememiş gibi davranmıştı ama aynı odayı, aynı yatağı paylaşmışlardı. Korktuğunda sarılırdı ona.

Yalnız evinin kapısını o çalıyordu bir tek.
Çocuğunun hastane masraflarını ödemeye çalışan bir hayat kadını. Yanlıştı, bir anne için. Ama kendisi, o daha çok batmıştı.

Borç. Hayatında olan tek kişiye yapılması gereken bir yardım.

Bahanelerin arkasına sığınmaması, işe bu yeni açtığı sararmış sayfa için tek kuraldı.
Belki en zor anlarında yanında olmazdı Banu, fakat omzunda sızlanmasına izin verirdi her zaman.

Çürümüş meyveler aslında o kadar kötü kokmuyordu acı bir yutkunuşun karşısında.

Odasında, yatağın altına sakladığı kumbarasını çıkardı ve az önce çocuğu için her şeyini satmış bir annenin indiği basamaklardan adımladı.

Caddeye doğru koştu. Banu dalgındı, kırmızı ışıkta yere doğru bakarak yürüyordu, bu yüzden ona doğru hızla yaklaşan aracı fark etmedi.

Duyulan tek ses, acı bir frendi.

Kan, daha fazla kan. Beyaz ve kalın çizgili yaya geçidine yayılmıştı. Ambulans geldi, insanlar toplanıp kalabalık oluşturdular.
Hastanedeyken doktor konuştu. O ise dinlemedi, tek bir yaş dökmedi.

Öylece değişen mekanları seyretti.

Belkide bu ona haksızlık gibi geldiğindendi. Banu, ne güzel hayalleri olan bir kadındı, bazen sarhoş olduklarında ona anlatırdı.

Evinde, yatağında tavana bakarken Vedat aklına geldi. Banu, geride Vedat'ı bırakmıştı, oğlunu.

Annesi bir fahişeydi, toplum tarafından bu unutulmayacaktı, kimse önemsemeyecekti ama bileceklerdi. Bir damga gibi. Banu'nun nelere maruz kaldığını ondan daha iyi kimse anlayamazdı şu vakitte.

Herkes yargılayacaktı onu, mezar taşı çabucak unutulurdu. Yaptığı şeyler doğru veya yanlış, çektiği acılar asla bilinmeyecekti. Dünya, hayat, o ve Vedat unutacaktı bir gün hissiz bakışlarla örtülmeye muhtaç o üzüntüyü.

Çocuğunun yaşaması için kendisini hiçe sayan bir kadına kimsenin duymadığı kadar saygı duydu. Tükürükler ve çıplak tenler aklına düştüğünde dün gece düşündüklerinden utandı ve ağladı.

Yaşamamıştı, onun anlattıklarını ve atlattıklarını umursamamıştı. Bencilliği yüzüne vurdu. Teselliye ihtiyaç yoktu, verecek kimse olmadığı gibi. Gerçekler ortadaydı.

O gece hiç ağlamadığı kadar çok ağladı.

~~~~~~~~
              ~~~~~~~~~

Hayatın KadınıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin