"Ve son kez! Zıpla, ardından dön dön dön, evet! Böyle devam, tek ayağının üzerine inerek olduğun yerde hilal şeklinde dön ve dümdüz ilerle." Eğitmenimin dediği şeyi yaparken zıplayarak etrafımda dönmeye başladım, saniyeler içerisine patenlerim buz katmanla buluşurken tıpkı onun dediği gibi yarım ay şekilde tek ayağımın üzerinde dönerek hızımı ve tempomu azaltmamaya özen göstererek dümdüz ilerledim.
Ben patenlerimin içinde kendimi süzülüyor gibi hissederken, bir balerin misali bacağımın tekini arkaya doğru uzatarak gözlerimi yumdum. Müziğin temposu artmaya başladığı an duraksadım, ardından pistte hızla kaymaya başladım, yukarıdan sarkıtılan ipe tutunarak bacaklarımı havaya kaldırdım, ardından başımın üzerinden geçirerek defalarca takla attım. Kendimi piste bıraktığımda nefes nefeseydim, eğitmenim ve dinlenen diğer patenciler beni alkışlarken başımı hafifçe öne eğerek gülümsedim.
Eğitmenimin yanına sakin bir şekilde kayıp önünde durduğumda heyecanlı bir şekilde beni bekliyordu. Siyah saçlara sahip olan kadın, yemyeşil gözleriyle bana bakıyordu. Kendisi eğitmenim Tina.
"Böyle gidersen yarışmadan birinci olarak ayrılabilirsin Lena!" Hafifçe gülümsedim, heyecandan ne diyeceğimi şaşırmıştım.Yaklaşık on altı yaşımdan beri buz pateni eğitimi alıyordum, aslında bunu herhangi bir yere varmak için değil hobi için yapıyordum. Lakin hiç bir amacım yoktu, bir hayal, bir dilek, bir istek. Bu yüzden bende kendimi patenlerime, buz pistime adamıştım.
Patenleri sırf bir hobi olsun, bana bir uğraş çıksın diye giyinmiştim yolun başındayken. Lakin zamanla hobi olmaktan çıkmış, benim mesleğime, hayatımın bir parçasına çevrilivermişti.
Aileme devam ettirmek istediğimi, buz pistine, patenlerime olan bağlılığımın gün geçtikçe arttığını söylemiştim. Artık sıradan bir hobi olmadığını, hayatımın parçası olduğunu, ikisi göz göze gelmiş, belki de hayatlarının şokunu yaşamışlardı.
Çevrem yoktu, pek bir yeteneğim yoktu, ta ki buz pistine adım atana, kadar. Anaokulunda her hafta salı günü geldiğimizi hatırlıyordum. Genelde patenler mavi ve siyah renkte olurdu. Sadece bir çift beyaz vardı ve ben her seferinde o beyaz çifti kapardım. Sessiz bir çocuktum, sesimi çıkarmazdım, bu yüzden serviste en önce ben iner ilk ben kapardım.
Orada iki tane eğitmen vardı, bize yaptırdıkları tek şey kenarlara tutunarak ilerlememizdi, ikinci veya üçüncü gidişimizdi. Artık ortaya atılmak, gerçekten kaymak istiyordum. O gün üzerimde sarı taytım ve renkli üzerinde mor renk kedili bir tişört vardı.
O gün ilk kaymaya yeltenen ben olmuştum, kenara tutunmayı bırakıp kendimi ortaya, piste doğru itmiştim.En başta güzel gidiyordum ta ki dengemi sağlayamayıp popomun üzerine düşene kadar. O an yaşadığım utancı hatırlıyordum, lakin kafamı kaldırıp sınıf arkadaşlarıma baktığımda onlarında tıpkı benim gibi kendilerini ortaya ittiklerini, kaymaya giriştiklerini fark ettim. Hepsi benim gibi birkaç saniye içinde yere düşünüyor, lakin tekrar ayağa kalkıp kaymaya devam ediyordu.
Dizlerimin ıslanmasına ve sarı taytımı umursamadan ayağa kalkmış, defalarca düşmeme rağmen bir şekilde sürmeyi başarmıştım. Buzla temas etmek beni mutlu ediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Galanthus
FantasíaHayatını patenlerine adayan ve önündeki uluslararası turnuvaya hazırlanan Lena, pistten çıkarken soyunma odasındayken kolunda bir iz fark eder. Aniden beliren izi anlamlandıramayan Lena, çarpıştığı adamda da aynı izi görür. Bu izi o adam ve kendi h...