2. Senin Evin

43 2 0
                                    

Fynn yavaşça gözünü açtı, bir süre hiç kımıldamadan öylece uzanmaya devam etti. Yumuşak yastığından başını kaldırmak istemiyordu, karşı duvardaki fotoğrafa gözü dalmıştı. Siyah beyaz olan bu fotoğrafta onu rahatsız eden bir şeyler olduğunu hissetti. Fotoğrafta iki adam omuz omuza durmuş, kameraya poz veriyorlardı. Adamlardan birinin Walter olduğundan emindi Fynn. Walter oldukça genç görünüyordu, belki de elli yıl öncesine aitti bu fotoğraf. Yanındaki adam ise Walter'dan çok daha yaşlıydı, bir doktor önlüğü giyiyordu, kambur bir duruşu olmasına rağmen oldukça uzun duruyordu. Yüzünde tuhaf bir gülümseme vardı, sanki fotoğraftan çıkıp Fynn'le konuşacakmış gibi bakıyordu. Fynn ürperdiğini hissetti ve gözlerini kaçırdı fotoğraftan. Daha fazla tembellik yapmak istemedi, yataktan kalktı ve bir çırpıda yorganını düzeltti.

Banyoya gitmek için odasından çıktı, banyo alt kattaydı. Merdivenlerden inerken tüm evi kaplayan eskimiş ahşap parkenin gıcırtısı duyuluyordu. Salondan geçerken Walter bahçe kapısından içeri girdi. "Günaydın." dedi Walter her zamanki tatlı sesiyle. "Kış uykusuna yattığını düşünmeye başlamıştım."

"Hadi ya! O kadar uyudum mu?" dedi gülerek Fynn. 

"Oyalanma artık, bahçeye kahvaltı hazırladım." dedi Walter. Fynn mahcupça gülümsedi ve hızlıca banyoya gitti.

Fynn bahçeye çıktığında Walter büyükçe bir tabağa peynir kesiyordu. "Bizzat benim yaptığım peynirdir." dedi gururla. "Yaşlanınca işte böyle şeylerle uğraşıyor insan. Yalnızlıktan kafayı yememek için tavşan beslemek, domates yetiştirmek ve peynir yapmak gibi şeyler... İhtiyar aktiviteleri." diye devam etti Walter.

"Vay be! Bu çok iyiymiş." dedi Fynn peynirden yerken. "Bahçende domates yetiştiriyor olman dünyanın en havalı yaşlısı olduğun gerçeğini değiştirmiyor. İleride senin gibi bir ihtiyar olmak isterdim açıkçası."

"Hadi oradan, yağcı velet!" dedi Walter gülerek. "Kaçıklarla dolu bir kasabada bunamanın neresi havalıymış?"

Kahvaltılarını yaparken bolca gevezelik eşliğinde özlem giderdiler. Fynn Walter'ı en son gördüğünde on beş yaşındaydı. Dedesi Thomas'a kanser teşhisi koyulduğunda Walter, Almanya'ya, dostunu ziyarete gelmişti. Walter Thomas'ın tek dostuydu, birlikte büyümüşler, yaş almışlardı. Fynn doğduktan sonra yaşananlar bu iki arkadaşı ayırmıştı, Fynn'in annesinin doğumdan sonra ölmesi ve babasının ortadan kayboluşuyla kucağında torunuyla tek kalan Thomas, ani bir kararla Avusturya'nın bu küçük kasabasından Almanya'ya, şehre yerleşmişti. Tüm hayatını Fynn'e adayan Thomas pek çok hastalıkla boğuşuyordu ama hiçbiri kanser kadar yıkıcı olmamıştı. Walter sık sık Fynn'i ve Thomas'ı ziyarete gelirdi fakat son gelişinde dostunun durumu onu oldukça korkutmuştu.

Thomas hastalığından dolayı Fynn'le ilgilenemediğinden onu yatılı bir liseye göndermişti, liseyi bitirip üniversiteye başladığında ise Thomas'ın durumu gittikçe kötü bir hal almıştı. Fynn psikolojik olarak zor zamanlardan geçiyordu, dedesini kaybedecek olma fikri bile kanını donduruyordu. Bu hayatta dedesinden başka kimi vardı ki? Ne bir anne sesi duymuştu ne de bir baba sarılışı almıştı, sadece dedesi vardı.

Fynn üniversitenin üçüncü senesinde okulunu dondurmuştu, nitekim Thomas da bu sene vefat etmişti, ölümünün üzerinden iki hafta geçmişti ki Walter'dan bir mektup aldı. Dedesinin, Walter'a emanet ettiği ve öldüğünde Fynn'e vermesini isteği şeyler vardı, bu yüzden Fynn cenaze işlemlerinden sonra bulduğu ilk uçakla Longwood'a gelmişti.

Thomas memleketinden, Longwood'tan, Fynn'e çok bahsetmezdi ama bazı zamanlar geçmişi özlemiş gibi duygusallaşır, birkaç şey dökülürdü ağzından. Kasabaya daha önce hiç gelmemiş olan Fynn, burayı sadece dedesinin nadiren anlattığı ufak hikayelerden biliyordu.

Kahvaltılarını bitirdiklerinde çoktan öğle olmuştu. Bahçedeki meşe ağacının altına koyulmuş, oldukça eski ama bir o kadar da rahat olan iki koltuk vardı, Walter gününün büyük bir kısmını burada oturup kitap okuyarak geçirirdi. Fynn'le birlikte bu koltukta oturmuşlardı, Fynn hafifçe esen ılık rüzgârın sesini dinliyor, tepenin aşağısında gölü çevreleyen kasabayı izliyordu.

Uzun bir sessizlik içindeydiler. Walter, Thomas'tan bahsetme zamanının geldiğini düşünüyordu, bir an önce vermek istedi Thomas'ın emanetini, bunların onda kaldığı her saniye adeta yükleri katlanıyor ve Walter'ı omuzlarından aşağıya çekiyordu. Fakat acısı taze olan bu çocuğa dedesinden nasıl bahsedeceğini bilemiyordu.

"Fynn." dedi Walter, bir yerden söze başlaması gerekiyordu. Elini yumruk yapmıştı, söyleyeceği her kelimeyi özenle seçmeye çalışıyordu. Ak kaşları çatmış, kırışık alnında iki büyük çizik oluşturmuştu. "Thomas'ın tüm dünyası sendin, eminim bunun zaten farkındasındır. O huysuz, arkasında seni bırakırken en çok bana güveniyordu. Bana sürekli 'Sen varsın sonuçta, yalnız kalmaz.' derdi."

Fynn oturduğu yerde doğruldu, bakışlarını kasabanın manzarasından çekti ve ayaklarının altındaki çimlere çevirdi, Walter'la göz teması kurmaktan çok çekiniyordu.

"Demem o ki; kimsesiz kalmış değilsin, Thomas da böyle düşünüyordu, ben varım sonuçta. Şurada ne kadar ömrüm var bilmiyorum ama emin ol, eski dostum huzurla yatsın diye senin için hep burada olacağım." Walter'ın sesi çatallanmış, gözleri dolmuştu. Elini koltuğun kolundan çekip dizinin üzerine koydu, sanki tüm vücudu uyuşmuştu.

Fynn ne diyeceğini bilemedi, "Teşekkür ederim." diyebildi sadece, Walter'ın cümleleri adeta kulaklarında yankılanıyordu, dedesinin son sözleri, birlikte paylaştıkları son anılar, hepsi zihninin içinde tek tek belirmeye başladı. "Sen olmasan ne halde olurdum tahmin bile edemiyorum, Walter." Gözlerini yerden kaldırıp Walter'a bakmıştı, yaşlı adamın yaşla dolu gözlerini görünce kendini tutmayı bıraktı, ağladı.

Walter sessizce Fynn'in sakinleşmesini bekledi, Fynn hep duygusal bir çocuktu, fakat onu böyle ağlarken hiç görmemişti. Thomas'ın bıraktıklarını şimdi verme konusunda tereddüt etti. Fynn şu an duygusal olarak çok bitkin bir haldeydi, gördükleri ve okudukları şeylerin onu daha kötü bir hale getireceğinden korktu.

Fynn boğazını temizleyip söze girmeye çalıştı. "Walter, beni buraya çağırma sebebin..." dedi ve duraksadı, ağlıyor olduğundan nefesi yetmemişti devam etmeye.

"Emin misin? Acelemiz yok ne de olsa." Walter Fynn'in başıyla onaylamasının ardından bastonunu aldı ve kalktı. "Beni takip et." dedi yavaşça ilerlerken.

Fynn bir şey demeden yaşlı adamın peşinden gitti, eve gireceklerini sanıyordu fakat Walter evinin arkasındaki patikayı takip ederek ormanın içine girmişti.

Fynn meraklanıp "Nereye gidiyoruz?" diye sordu. Çimlerin zaman içinde seyrekleşerek oluşturduğu patika kayın ağaçlarının arasından kıvrılarak ilerliyordu.

"Evine." diye cevapladı Walter.

"Nasıl yani?" diye afalladı Fynn. Walter daha fazla konuşmadı, birkaç dakika daha yürüdükten sonra patikanın sonunda ahşap, oldukça eski bir malikane göründü. "Walter, ne evinden bahsediyorsun? Niye geldik buraya?" Fynn'in kafası çok karışmıştı, beyni sanki bu evin tahmin ettiği ev olmasını inkâr ediyordu.

"Thomas, benden bu evle ilgilenmemi ve zamanı geldiğinde sana vermemi istedi." dedi Walter, malikaneye doğru uzanan çakıl taşlı yola girdiklerinde. "Burası ailenin evi. Senin evin."

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jun 01 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Kutsal Ester'ın İzleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin