Karar Mahkemesi

20 3 1
                                    

İnsan hayatında yanlış kararlar verebiliyordu bazen. İlk zamanlar o kararı verirken doğru gelmiştir ona o karar. Ama sonrasında düşündüğünde ise yanlış gelirdi. Büyük bir boşluğa düşerdi. Kararından pişman olurdu. Amaçsızdı o kararı alırken.

Sonunda İstanbula iniş yaptığımızda derin bir nefes aldım ve ileride benim için park edilmiş olan siyah lüks araca ilerleyerek anahtarı ile arabanın kilidini açtım. Bagaja valizimi koyarak sürücü koltuğuna geçtim ve bir an bile beklemeden kendi evime doğru sürmeye başladım.

Kafam çok doluydu. Almanyada yarım yamalak ama güzel bir hayat sürdürürken babamın beni aramasıyla Türkiyeye, İstanbula geri dönmüştüm.

Torpidoyu açarak içindeki sigara paketinden bir dal sigara çıkartarak ucunu elimdeki çakmak ile alevlendirdim. İçime bir nefes çektiğimde ilk soluk borum, sonrasında ise ciğerlerim yandı. Bu his hoşuma gidiyordu. Bir nefes daha çektiğimde yavaş yavaş kendime geliyordum. Vazgeçmiştim, sahile gidecektim. Evin bir acelesi yoktu, gerçi ev ev değildi zaten.

Telefonumu elime aldım ve aşinası olduğum o kişiyi aradım. Bir süre çaldıktan sonra açıldı.

"Alo? Barış?" dedim orada olduğundan emin olmak istercesine.

"Açel'im efendim?" Dedi uykulu bir sesle.

"Uyuyordun uyandırdım sanırım kusura bakma," dedim mahcup bir şekilde.

"Açelya sen iyi misin? Bir şey mi oldu niye aradın beni?" Diye sordu Barış yarı ciddi yarı uykulu bir şekilde.

"Ben geldim, buradayım." Dedim tırnaklarımı direksiyona ritimli bir şekilde vurarak.

"Ne? Nasıl?" dedi bir anda yükselerek.

"Zeytinburnu sahile geçiyorum, gelebilir misin?"

"Oraya geçmek istediğine emin misin Açelya?" dedi emin olamayarak.

Belli belirsiz gülümsedim elimde olmadan. Zeytinburnu sahili, benim her şeyimi kaybettiğim yerdi.

"Oldukça eminim Barış."  dedikten sonra hiçbir şey demeden telefonu kapattım ve yan koltuğa koydum.

Sigaram sönmüştü. Paketten bir tane daha almak için uzandığımda hiç kalmadığını görmüştüm.

"Hay sikeyim," sıkıntıyla ofladığımda navigasyondan en yakın tekel bayii'yi arattım ve oraya sürmeye başladım. Olduğum yere iki dakikalık mesafesi vardı.

Tekel'in önüne geldiğimde boş olan tek yere, siyah Porshce'un arkasına park ettim. Çok kalabalık olmayan bi tekelin olduğu yerde böyle lüks bir araba olması dikkatimi çekmişti.

Çantamdan kartlığımı aldım ve arabadan indim. Tekele doğru yürürken kartlığın içinden kullanacağım kartı çıkardım ve diğer elime aldım.

Tekel'in önüne geldiğimde kapının içeriyi göstermediğini fark ettim. Garip gelsede umursamadım ve kapıyı açarak içeri adımımı attım. İçeriye adımımı attığım gibi geri sendelemem bir olmuştu.

Bir tane dağ ayısı bana çarpıp, hiçbir şey demeden çıkmıştı. Oldukça uzundu, kafasında şapka vardı, üstünde siyah deri ceketi, altında ise siyah pantolonu vardı. Elindeki anahtarı sallaya sallaya hiçbir şey olmamış gibi gidiyordu.

"Hayvan herif, insan kibarlık namına bir özür diler be!" diye arkasından bağırdımda duraksadı. Yüksek bir kahkaha sesi işittiğimde hiç arkasını dönmedi ve Porshce'ye doğru ilerledi.

MOKİTAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin