Oyun

2 2 0
                                    

Her şeyin bir zamanı vardır.
Ölümün,
Mutluluğun,
Üzüntünün,
Kaybedişlerin,
Yıkılışların,
Yaşamak ama nefes almamanın da bir zamanı vardır.

Ve ben şimdi, öyle bir boşluktaydım ki neyin doğru, neyin yanlış olduğunu kavrayamıyordum. Kafam çok doluydu, bir o kadar da boş. Neyim vardı biliyordum, ama nasıl iyileşeceğimi bilmiyordum. Önüme bir morfin koyulmuştu, ya içip ağırılarımdan kısa süreliğine de olsa uzaklaşıp ona bağımlı olacak; ya da onu ağızıma bile sürmeyip bir kenara atacaktım.

Derin bir nefes aldım ve önümdeki morfin kutusunu elime aldım. Tam şu anda karar vermem gerekiyordu.

Tekrar derin bir nefes daha aldıktan sonra elimdeki ilaç kutusunu sertçe lavabonun içine fırlattım.

"Sakin, sakin Açelya. Bir şey yok, iyisin. Kafan rahat, iyisin. O ilaca ihtiyacın yok." Diyerek kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Yirmi saniye içimden sayarak olduğum yerde derin nefesler alarak sakinleşmeye çalıştım. Etkisi olmayacağını düşünmüştüm fakat olmuştu.

"Açelya açar mısın şu kapıyı artık?" Diye seslendi Barış kapıyı yumruklamaya devam ederek. Yaklaşık on beş dakikadır burada öylece elimde morfin kutusuyla aynada kendimle bakışıyordum.

Aşağıda olanları gördükten sonra yaptığım tek şey hızla merdivenlerden çıkarak kendimi banyoya kilitlemek olmuştu. Ne olduğunu bile doğru düzgün bilmediğim bir oyunun içine hapsedilmiştim ve o görüntüyü bir anda görünce ağır gelmişti. Arkamdan neler çevirildiğini, bu oyunun nedenlerini zamanı geldiğinde daha detaylı bir şekilde öğrenmek için kendime söz vermiştim.

Derin bir nefes aldım ve aynada son kez kendimle bakışarak banyonun kapısını açtım. Barış'a bir şey demeden hızla cam ve ahşapla döşenmiş merdivenleri indim. Oturma odasına ani bir giriş yaptığımda odadaki tüm gözler üzerime çevrildi. Hiçbiriyle göz teması kurmadan Ateş'in yanına -tek boş yer orası olduğu için- oturdum.

"Neler olduğunu anlatın derhal." dedim sert bir şekilde bakışlarımı babamınkilere dikerek.

"Erolla tanışmışsınız yolda zaten. Neyin atarı gideri bu Hera?" dedi babam sinirle gülerek.

"Ne tanışmasından bahsediyorsun sen be? Adam mafya gibi yolumu kesti be yolumu!" sakinleştiğim konusunda kesinlikle yanılmıştım. Ayağa kalkacağım sırada Ateş bileğimden tutarak bana engel oldu. Ateş'e döneceğim sırada gözüm içeri giren Barış'a kaydı. Koltuğun tepesine yaslandı. Yorgun ve halsiz görünüyordu.

"Sesine sahip çık. Yaşıtın yok karşında." dedi babam sesini hafif yükselterek.

"Baba-kız tartışmanızı sonra kendi aranızda yaparsınız. Şu an daha önemli meselelerimiz var." dedi adını bilmediğim adam. Ona olan garip bakışlarımı fark etmiş gibi kendini tanıttı. "Ateş'in babası, Çağan Akdemir." dedi uzaktan baş selamı göndererek. Bir şey demeden bakışlarımı Erol'a sabitledim ve bir açıklama yapmasını bekledim.

"Evet, herkes burada olduğuna göre başlıyorum. Biliyorum bu görev, kölelik falan çok kabaca. Böyle düşünmek yerine görev adı altında insanlara iyilik yaptığınızı düşünün. Sizin göreviniz bir sene boyunca sadece insanlara zarar vermek değil, kötü insanlara zarar vermek olacak. Medyayla ya da polisle alakalı hiçbir sıkıntı çıkmayacağına dair size söz veriyorum." Son dediği cümle pek inandırıcı gelmediği için başımı iki yana sallayarak güldüm. Erol hafif kaşlarını çatarak bana baktığında bir şey demeden konuşmasına devam etti.

MOKİTAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin