teni en çok dudaklar, ruhu en çok tuzaklar yakar: 6

29 8 0
                                    

"gözleri.. ah o güzel gözleri.. biliyor musun? masmaviydi. her baktığımda koyulaşır, bir denizden, okyanusa dönüşürdü. her tenime dudakları değdiğinde yanardım, gözleri her gözlerimle birleştiğinde kaybolurdum. mehlika, ben ona yanıktım, o da bana yanıktı. lâkin sorun neydi? onu neden benden almışlardı."

saat gece üç, yıldızlar en tepe de.
anahtarı açmış, lahza'nın zindanına girmiştim.
başını demirlere yaslamış, gökyüzünü izliyordu. ben ise en karanlık köşeye geçmiş, onu dinliyordum.

bakışları beni buldu.

"neden konuşmuyorsun mehlika?"

"ne diyeceğim lahza?"

yine hüzün yerleşti gözlerine, dudakları titreyiverdi.
"beni öldüreceksin değil mi? boğazıma geçireceksin urganı, halkın önünde sanldayemi itecek ve beni nefessiz bırakacaksın. ama ben zaten nefes alamıyorum ki mehlika, tenim uyuşmuş. askerler bana vuruyor, hissedemiyorum. biliyor musun? o gittiğinden beri tek hissettiğim şey saf acı."

yutkundum sertçe, ne işim vardı benim burada?
kafayı yemiştim, onu gördüğüm her an ağlayacak raddeye gelecek kadar kafayı yemiştim. iki gündür beni gördüğü her an konuşuyor, can sızısını anlatıyor, benim can sızım haline geliyordu.

"sana bir sır vereyim mi lahza?"

başını salladı usulca, ağlamaktan yorgun düşmüş, konuşacak hali kalmamıştı.

"ben bir köleydim, ailemle birlikte güney kore'ye satılan bir köle. kimse acımazdı bana, ben ne aşk bilirim, ne de mutluluğu. vururlardı bana, sessiz kalırdım. artık dayanamayacak raddeye gelmiş, kaçıvermiştim oralardan. geride ailemi bırakmış olsam da, yardım istemeye gidiyordum. tayland'a, ana vatanıma sığındım. beni bir cani olarak büyüttüler, aileni koruyacağız dediler. onlar benim ailemi korudu, ben ise onlar için başkasının ailelerini yok ettim. senin gibi gaddar dediler bana, cani dediler. lâkin aldığım her canın ahını kendi bedenimden çıkarttım, ben köle pranpriya iken, asker lalisa oldum. herkesin gaddar dediği bu askere, sen mehlika diyorsun. iş midir bu şimdi?"

elini yüzüne kapatıp hıçkırıklarla ağlamaya başladı "ah mehlika!" diye sızlandı "güzel mehlika, gaddar değilsin sen. lâkin bir sualim olacak sana, benim canımı almazsan, ne yapacaklar ailene?"

başımı duvara yasladım "yok edecekler lahza. kül edecekler, ve bana küllerini dahi göstermeyecekler."

gözyaşları akarken, ilk defa kocaman gülümsedi bana.
"öldür beni mehlika, söz bir daha hiç karşı çıkmayacağım sana. senin canını da yıldızlara hapsetmesinler, ben canımın yanına, yıldızlara çıkacağım.. sen kal burada, koru onları mehlika."

gözümden bir yaş düştü "nesin sen lahza?" diye fısıldadım. "nesin sen park chaeyoung."

gülümsedi "lahza'yım ben, asker lalisa manoban'ın lahza'sı. ya sen, sen nesin asker?"

buruk bir tebessüm sundum "mehlika'yım ben." dedim boğuk çıkan sesimle "güzel tutsak park chaeyoung'ın mehlika'sıyım."

o gece, aramızda iki metre ya vardı ya yoktu.
ama biz sanki aramızda kilometreler varmış gibi uzak kaldık birbirimize, göz göze geldik. ikimiz de ağladık, ben ilk defa birinin celladı olmadan önce kahrolmaya, kendimi suçlamaya başlamıştım.

"ağlama mehlika, n'olursun suçlu hissetme kendini! biriciğim bile kızmaz sana, kızamaz.."

mehlika sustu, lahza'sı izledi.
o gece ikisi de ilk defa yaşadıklarını hissettiler..

-
ve biri seni incitirse
mücadele etmek isterim.

gözlerinde inciler, ellerinde kalemlerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin