Hümeyra'dan
Yeşilin tüm tonlarına değen gözlerim, beynimin anlayamayacağı alemlere bakan gözlerim, şaşkınlıkla her meltemde titreşen gözlerim...
Uzun süredir evin önündeki ağaçları izliyordum. Allah'ın yarattığı yeşili tek bir kelimeye indirgeyerek nasıl da haksızlık yaptığımızı düşünüyordum. Ağacın bile her yaprağı aynı yeşil değildi. Kelimelerimin tükendiğini hissediyordum. Zihnimi bunları düşünmemeye o kadar alıştırmıştım ki yeşilin tonlarını algılamakta zorlanmıştım.
Elimdeki kahveye baktım. Buz gibi olmuştu, dumanı tüterken içmek istemiştim oysa. Yine de birkaç yudumda bitirdim. Tekrar ağaçlara döndüğümde eskisi gibi dikkatle bakamıyordum. Çünkü kahvemi içerken Buğra'dan mesaj geldiğini görmüştüm. Hemen okumak istedim fakat kendimi tuttum.
Son günlerde onu hayatımın o kadar merkezine almıştım ki, günün nasıl geçtiğini bilmeden sadece onu düşünüyordum. Bazen farkına varıp kendimi durdurmaya çalışıyordum fakat bu çok nadirdi.
Onu hayatımın bir parçası haline çoktan getirmiştim. Parkta konuştuğumuz gün karar vermiştim buna. Ezan okunana kadar konuşmuştuk. Sorular ve cevaplar netti, olabildiğince gönlümdekini uzak tutmaya çalıştım. İkindi ezanı okunana kadar zamanın farkına varmamıştım. Namazı kılmak için ayrılmak istediğimi söylediğimde yakındaki camiye gitmeyi teklif etti. Camide kadınlar mescidi alt katta olsa da o abdest alırken üst kata çıkmıştım. Namazdan sonra camideki yaşlı amcalarla, dedesiyle gelmiş küçük çocukla konuşmasını dinlerken karar vermiştim onunla bu yola çıkmaya.
Sanki tüm konuştuklarımız yeterli olmamıştı. Onu o haliyle görmesem gönlümdekini susturacaktım. Çünkü ne kadar konuşursak konuşalım bir şeyler eksik kalıyordu. İnsanlara gösterdiği saygı, hürmet ve hoş görüye tanık olmasam kafamda hep boşluklarla dolu kalacaktı Buğra.
Tamamlanmış bir yapbozun coşkusuyla merdivenleri inerken onun beni beklediğini gördüm.
"Kadınlar mescidi yan taraftaydı." dedi. Yüzündeki ifadenin mahcubiyet veya utanma olduğunu düşündüm. Küçük çocuğa yaptığı taklitleri gördüğümü ya da yaşlı amcayla yaptığı evlilik muhabbetini duyduğumu biliyordu.
Bununla ilgili hiçbir şey demedim. Zihnimin dinen dalgalarının sesime yansıyan tınısıyla "Gidelim mi?" dedim sadece.
...
"Selamün aleyküm Hümeyra, bana attığın mobilyaları sipariş verdim. Eklemek istediğin başka bir şey varsa at lütfen."
Vizelerle söz yakın zamana denk gelmişti. Buğra'nın ailesi daha erken yapmak isteseler de sınavlardan önce böyle bir telaşa kapılmak istemediğimden vizelerden iki hafta sonra söz yapmıştık. Evlilik için bahar finallerimin bitmesini beklemeye karar vermiştik.
Eşyalar için erken davranma sebebimiz aslında garipti. Yılbaşından sonra zam geleceğini söylemişti Buğra'nın annesi. Yeni bir ev kiralamayıp Buğra'nın evinde kalacağımızdan eşyaların alınıp koyulmasında bir zarar olmadığına karar vermiş olduk. Yaklaşan finallerden mobilyacı mobilyacı gezemeyeceğim için internetten sipariş verme fikrini sundu Buğra. Mimar olan o iken benim seçmemin saçma olduğunu söylesem de kabul etmedi.
Aslında kararı bana bırakması hoşuma gitmişti. Bu, evlilik nasipse ondaki iletişimimizi etkileyecek bir durumdu ya da gidişatını gösterecek. Attığım eşyalara yaptığı tek yorum kalite açısından ya da kullanılabilirlik açısından uygun olup olmamasıydı. Bazı eşyalarda değişiklik yapıp tekrar göndermiştim.
Benim almam gerekenleriyse annem, üniversiteye başladığımdan beri hazırlıyordu. O kısımda uğraşmamı gerektirecek bir şey yoktu zaten.
Huzurla akan o film şeridini izliyordum, kenarda, başrol olarak ama garip duygularla. Hayatımı kökünden değiştirecek bir şeyin içinde olduğumu mobilya sipariş ederken anlamıştım. Halı seçerken duygusal bir karmaşayla da boğuşuyordum aynı zamanda.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
çekirgeler ve kelebekler
General Fiction"Tüm gerçekleri bir anda söyleseydim ne değişirdi ki?" demiştin. Ne değişirdi ki? Tüm gerçekleri, pençeleri kıvrık bir hayvanınki gibi derime geçirseydin ve kanım sahile vursaydı dalgaların ardından, bu hikayeyi hiç yazmazdım. Sen bunları hiç okumaz...