Birbirine temas eden yabancı omuzlar, kontrolsüzce sarf edilen kahkahalar ve en az içeriyi saran sıcak hava kadar boğuk sesler... Tüm bunlar bu havasız, güneş ışığından mahrum bırakılmış tören salonunu terk etmek için son derece yeterli sebeplerdi lakin sarışın oğlanın ayakları yerinde saymakla yetindi. Sırtı beyaz kolona yaslanmış, elleri kumaş pantolonunun ceplerinde yer etmişti. Kravatı boynundan ip gibi sarkıyor, ütüsüz beyaz gömleğiyle hoş karşılanmayan bir uyum sağlıyordu.Hemen yanından gelen tanıdık ses de salondaki diğer sesler gibi boğuklaşmaya, solmaya ve uğultudan ibaret olmaya başladığında gözlerini sahneden inen oğlana çevirdi. Oğlan, yürürken sıkıca düğümlenmiş kravatını yavaş hareketlerle gevşetti. Gerçek bir sunucu gibi görünüyordu.
Oğlanın gömleği kendisininkinin aksine ütülü, kravatı düğümlü ve lacivert ceketi hâlâ canlı rengini korur hâldeydi. Siyah saçları ensesine dökülüyor, beyaz tenini olabildiğince gizliyordu.
Oğlan salondan çıkan kalabalığı takip etti bir süre, sarışın olan ise gözleriyle takip etti onu. Gideceği yerden en az adı kadar emindi. Onun ve diğer arkadaşının yanına gidecek, sahnedeki heyecanını onlarla paylaşacaktı.
Sarışın olan yumruklarını sıktı, dudaklarını ısırıp uzunca nefeslendi. Oldukça sabırsız ve ne yaptığından bihaber hâldeydi. Gözlerinin o bedeni bulmak ve izlemek uğruna niye böyle bir çabaya giriştiğini içten içe merak ediyor fakat cevaplamamayı tercih ediyordu. Gözleri onu birkez daha bulduğunda rahat edecek, âdeta saatlerdir tuttuğu nefesini geri verecekti. İzlediği oğlanın elini çabuk tutup bir an önce ona varmasını diledi. O arkadaşına varacaktı ki sarışın olanın sessiz fırtınası dinsin, onu birkez daha görebilsin.
Yürüyen oğlan kısa bir süre sonra boşalan salonun pencerelerinden birine yaklaştı. Pervaza yaslanmış iki kişi vardı. Sarışın oğlanın gözleri hemen tanıdık yüzü buldu. Kaç defa görmüştü ki zihnine böylesine kazınmıştı, o da bilmiyordu. Sessiz ve sabırsızca onları izledi, sanki duymalarından çekinir gibi.
Güldüğünde gözleri kısıldı pencere pervazına yaslanan uzun boylu, beyaz tenli oğlanın. Uzun bir geceyi andıran saçları vardı, teninde ise gün doğuyordu: Hafif bir allık beyaz teninde geziniyordu.
Sarışın olan çaresizce nefesini tuttu, bu yabancı his gözlerinin hayretle irileşmesine sebebiyet verirken başını geriye attı. Sırtını yasladığı kolona başını da yaslıyordu şimdi fakat gözleri hâlâ pencerenin önündeki, sahneden henüz gelmiş arkadaşıyla uğraşmakta olan oğlandaydı.
Onu ilk gördüğünde yaptığı gibi kendisinden kısa olan arkadaşıyla uğraşıyor, bundan oldukça zevk alıyordu.
Sarışın olan oldukça uzun hissettiren birkaç dakika boyunca hemen karşısındaki lâkin kendinden hayli uzak olan üç oğlanı izledi.
Dikkati ise sadece ondaydı.
Gözlerini kapatmayı denedi fakat o yine oradaydı. Yanında dönen muhabbete kulak verdi fakat her bir kelime olması gerektiğinden anlamsız geliyordu. Başını hafifçe duvara vurduğunda ise gözleri aralanmış, oyalanmadan odağını bulmuştu.
Zihni kaybolmuşçasına kaçıyor, mantığı korkakça saklanıyordu. Kendini arzularına kaptırmaktan alıkoyamadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ɴᴀʀᴄɪssɪsᴛ • ᴊᴀᴋᴇʜᴏᴏɴ
Romance"Emin ol, yaralarının beni hatırlatacağını bilsem seni dövmezdim." Jake hislerini bastırır ve hoşlandığı çocuğa o hisler hiç olmamış gibi ilk adımı atar lakin gerisin geri kaçmaya çalıştığında peşini bırakmayan bu oğlan bu yaptığından dolayı pişma...