"Çünkü kimi insanlar sadece ağlamaması gereken zamanlarda güler."
•
"Sunghoon, beni dinliyor musun?"
Aydınlık pencereye sırtını dönmüş ve ardında oturduğu masaya kollarını yaslamış olan kadın hafifçe öne eğilip daha da yumuşak bir ses tonuyla seslendi karşısında sessizce oturan ve birleştirip aralık bacaklarının arasına koyduğu ellerine bakan oğlana.
"Sunghoon?.."
Oğlan bu sefer gözlerini kadına doğru çevirdi lakin bedeni bir balmumu heykeli gibi oldukça şairane ve cansızdı. Göz pınarlarında küçük parıltılar vardı süzülmeyi reddeden ve sanki gözleri kirpiklerindeki nemden habersizdi.
Kadın gözlerini kaçırdı ve kollarını yasladığı masadan uzaklaştı, şimdi birleştirdiği ellerine bakan kişi ta kendisiydi.
Oğlan uzun süre sonra konuşana kadar utandı kadın, bu genç oğlanın artık konuşmadıklarına karşı."Bana bir iyilik mi yapmak istiyorsun?"
Oğlan, kadın yine gözlerinin içine bakana kadar onu bekledi. Baktığında ise dudakları muzipçe gerildi, kadın ağlıyordu.
Oturduğu sandalyeden kalkarken yere bıraktığı sırt çantasını aldı ve omzuna astı. Üzerinde hâlâ lacivert okul üniforması vardı.
"O halde, ablanla konuş çünkü beni dinlemiyor. O adamın evine gitmek istemiyorum."
Oğlan ardına dönüp kapıya doğru ilerlerken kadın aceleyle kalktı masanın ardından. Kapıya çoktan varmış olan oğlanın yanına geldiğinde göz yaşlarını siliyordu.
"Dur biraz, Sunghoon."
Oğlan bir müddet için durdu lakin ardına dönüp kadına bakmaktansa bıkkınca parlak gökyüzünü izledi pencereden.
"Annenle konuşsam da hiçbir şey değişmeyecek, bu mahkemenin verdiği bir karar. Eğer uymazsan yine annenin başı belaya girecek, biliyorsun."
Oğlan sakince cevapladı.
"Eğer gerçekten isteseydiniz bunu değiştirebilirdiniz."
Kadın tereddüt ederek titreyen ellerini oğlana doğru uzattı lakin ondan önce karşısındaki beden bileklerine ulaşmış ve kendisine yönelen titrek elleri bir yana savurmuştu.
"Ağlayarak hiçbir şeyi değiştiremezsin!"
Kadın, az sonra yine ıslanacak olan yanaklarını birkez daha sildi. Artık oğlana bakmıyor, az önce onun kalktığı sandalyeye oturmak üzere ardını dönmüş yavaşça yürüyordu. O oturup yüzünü sıvazlarken kapının hemen önünde durup kadını izledi oğlan. Az evvel sesini yükseltmesinden dolayı nabzı hızlanmış, nefesi sıklaşmıştı. Göğsü hızla kalkıp iniyorken kapı koluna doğru giden elini yumruk yaptı ve hızla masaya doğru yürüdü. Dirseklerini bacaklarına yaslamış, yüzünü avuçlayan kadının hemen önünde durdu. Gâyesi az önce sesini yükselttiği kadından özür dilemekti lakin dili varmadı. Önce elleri çaresizce ceplerini aradı, sonra da dolan gözleri odada amaçsızca gezindi.
Nemli gözleri aydınlık pencereye yöneldi, ışık âdeta pınarlarına batıyordu. Gözlerini kapatıp titrek bir nefes aldığında konuşmaya hazır olduğunu düşünüyordu.
"B-bir kadın-"
Kadın aceleyle başını kaldırdı. Oğlanın hemen karşısında durup konuşması değildi dikkatini çeken, çatlak çıkan sesi ve ara ara duyulan derin nefesleriydi.
Kadın ayağa kalkarken oğlan başını eğdi. Uzun saçları yüzünü gizlerken bir nebze içine akıttı göz yaşlarını.
"Bir kadın!.."
Bakışları yine kesiştiğinde oğlan dişlerini kenetledi. Konuşmakta zorlanıyordu ve dağılmış hâldeydi.
"Bir kadın dayanamadı ama yıllar önce herkes küçük bir çocuğun dayanabileceğini düşündü."
Kadın hayretle baktı karşısındaki oğlana. O, şüphesiz ki ağlıyordu lakin dudakları son derece gergindi. Gözlerindeki parıltının kaynağı neydi, muammaydı.
"Neden?!"
Kadın başını hızla iki yana sallarken ellerini oğlana uzattı, dudakları kıpırdanıyor fakat herhangi bir ses çıkmıyordu.
"Çünkü bu küçük oğlan babasının oğlu, değil mi teyze?!"
Kadın başını iki yana sallamaya devam ederken ellerini oğlanın omuzlarına sardı.
"H-hayır, bununla bir alakası yok Sunghoon! Hem bu-"
Oğlan, omzundaki elleri tutup boşluğa bırakırken alayla sordu.
"Annemi sadece babamdan değil, benden de kurtarmaya çalışıyordun değil mi?"
"Hayır, Sunghoon!.."
"Neden sadece babamda kaldığım haftalarda buraya geliyorum biliyor musun?"
Kadın telaşla etrafta gezinen gözlerini oğlana çevirdi.
"Hayır, annem istediği için değil. O bunu her zaman istiyor ama ben sadece bu haftalarda geliyorum çünkü o eve olabildiğince geç gitmek o kadar önemli ki!"
"Yoksa,.."
Kadın aceleyle ellerini oğlanın yüzüne yöneltti, yüzünün her bir yanına baktıktan sonra bileklerine de yönelmişti ki oğlan ellerini hızla geriye çekip birkaç adım uzaklaştı.
"O benim bedenimden,.. Ah hayır, yüzümden daha çok acıtan yerlerimi kanatıyor. Göremeyeceğin lakin hissedebileceğin yaralarım var."
Oğlan odada yavaş adımlarla yürürken bozulan gömleğini ve dağılan saçlarını düzeltti. Kadını ardında bırakıp çıkmadan önce de elini kaldırıp gülümsedi.
"Az öncekinden hiç kimsenin haberi olmasın, doktor hanım. Çünkü benim de sesimin titreyebildiğini, göz yaşımın akabildiğini yalnızca ablanı kurtardığın o adam biliyor."
Oğlan odadan çıkıp kalabalık olan beyaz duvarlı koridorda ilerlerken yüzündeki gülümseme solup gitmişti.
Çünkü kimi insanlar sadece ağlamaması gereken zamanlarda güler.
•●•
Kısa bölüm demek, sık bölüm demek. Kızmayın <3
Aklınız karıştıysa bu normal, bırakın biraz karışsın.
Bu bölümde birçok cümle hoşuma gitti, siz en çok hangisini sevdiniz?
Hadi öptüm:
Hoş kalın!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ɴᴀʀᴄɪssɪsᴛ • ᴊᴀᴋᴇʜᴏᴏɴ
Roman d'amour"Emin ol, yaralarının beni hatırlatacağını bilsem seni dövmezdim." Jake hislerini bastırır ve hoşlandığı çocuğa o hisler hiç olmamış gibi ilk adımı atar lakin gerisin geri kaçmaya çalıştığında peşini bırakmayan bu oğlan bu yaptığından dolayı pişma...