Ertesi gün her zamanki gibi ilk Suga uyandı, kalkıp üzerine spor kıyafetlerini giydi, daha doğrusu sadece altına bir şort giyip boynuna havlusunu atmıştı. Mutfaktan elma alıp yıkadıktan sonra bir şişe suyuyla beraber cama karşı koydukları koşu bandında yürürken plazalarının sahip olduğu bina ve gökyüzü manzarasına baktı.
Şehire doğru yürüyüş bandında yürürken binalara baktı, ışık o kadar azdı ki gökyüzünde yıldızlar gözüküyordu. Sabahın erken saatleri denilebilecek bir saat olduğu için güneşle buluşan ay yavaşça ufuktan kayboluyordu.
Kırkbeş dakikanın sonunda elması ve suyu bitmişti, koşu bandını durdurup Jimin için bir şeyler hazırlamak üzere mutfağa gitti. Soğuk tüketebileceği bir yemek hazırlayıp odaya gitti, Jimin hala yorgun uzanıyordu. Odadaki mini buzdolabına elindekini bırakıp dolabın üstüne içinde yemek olduğuna dair bir postit bıraktı. Jimin'in yanına oturup uyanmayacağını bildiği için saçlarını okşadı, onun narin ve melek gibi yüzüne bakarken kendi kendine "Ne yapıyorsun Suga?" Diye sorarak ayağa kalktı. Odadan çıkıp tekrar kapıyı kitledi.
Yeni uyanmış Yoongi, su içmek üzere odasından çıkmış aşağıya inecekti. Suga ona günaydın demek adına omzundaki havluyu atıp hızlıca banyoya girdi. Yoongi yüzüne gelen ve fazlasıyla nemli havluyu alıp ekşittiği yüzüyle yere attı, çatık kaşlarıyla aşağıya indi. Suyunu içip iki kişilik kahvaltı hazırladı, duştan çıkan Suga'da aşağıya indiğinde kahvaltı yaptılar ve hazırlanıp şirketlerine gittiler.
Şirket anne ve babalarından kalma bir oyuncak şirketiydi fakat kendileri daha sonradan buna ek olarak mobil ve masa üstü oyunları da geliştirmeye başlamıştı.
Şirkete gidip küçük bir toplantı yaptıktan sonra ikili kendi patron odalarına çekildi, şirkette elbette ki onları yayınlarından tanıyan vardı ama bu konuyu kendi aralarında dahi açmanın cezası işten çıkarmaydı.
Suga sıkıcı bir kaç dosyayı incelerken Yoongi sıkılmış elindeki tenis topunu havaya atıp tekrar tutuyor tekrar atıyor ve tekrar tutuyordu.
Jimin saat öğleden sonra dört civarı uyanmıştı. Her yeri ağrıyordu, yavaşça doğrulup kenarda kapalı duran bardağı ters çevirdi. Sürahiyi alıp suyu katacaktı ki kolları sürahiyi bile taşıyamayacak kadar ağrıyordu. Etrafa bakındı, oda kelimenin tam anlamıyla boştu. Jimin dakikalarca yatakta durduktan sonra önce Suga'ya sonra Yoongi'ye seslendi. İkisindense ses gelmeyince kafasını kaldırmadan telefonunu açtı.
Harften dolayı Suga daha öndeydi, "Daddy'm Suga" yazıyordu hemen altında ise "Daddy'm Yoongi" Sugayı sesli arayacaktı ki yanlışlıkla görüntülü aramıştı. Telefonu yastığa yaslamışken aradı, çalarken kafasını yatağa geri gömmüştü.
"Oh kedicik beni görüntülü arıyor" Suga aramayı telefonuna bağlı olan bilgisayarına aktarıp aramayı açtı. Açarken yanına Yoongi'de gelmişti, ikisi gördüğü manzarayla hafif mırıldanmıştı çünkü Jimin'in yüz üstü uzanmış vücudunu görüyorlardı boylu boyunca.
"Günaydın Jimin"
"Günaydın Suga... nerdesiniz? İkinize de seslendim yoksunuz"
"Biz işteyiz Jimin, ama sana yemek bıraktım. Kaldır bakayım kafanı yataktan. Kendine gel"
Jimin yüzünü yataktan kaldırdığında, sadece tahmin etti diye düşünüyordu. Gözlerini açmadan kafasını kaldırdığı için ise görmemişti. Yoongi de Suga'da bunu bekliyorlarmış gibi bir şey dememişlerdi.
"Aferin sana, çok mu yorgunsun?"
"Evet... uyumak istiyorum"
"Uyu o zaman kedicik. Ben kaparım telefonu yorma kendini"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Don't Fall In Love|YoonMinSu
FanfictionANGST Fazlasıyla cinsel içerik var, rahatsız olacaklar okumasın Yoongi ve Suga ikiz kardeşlerdi ve beraber internette cinsel içerikli yayın açıyorlardı. Jimin ise onların şanslı bir hayranıydı.