Uykum sanki böceklerce kemirilir, delik deşik edilir ve hiç şahsıma ait kalmazdı. Berbat rüyalar görürdüm, durmadan titreşen zihnim derin huzur halini reddederdi ve her tıkırtıya uyanıp, ölesiye uyuyamazdım. Adamakıllı dinlendiğim gece sayısı ayda üç beşi geçmezdi ancak bu problemime uyum sağlayamadığım söylenemezdi, gündelik hayatım genelde aksamazken kahveydi surat asmaktı falan bir şekilde akşamı ederdim.
Buna alışkındım, bu hisle böyle sabahlara uyanmaya. Ayılır ayılmaz beklemeden yatağımdan çıktım ve banyonun yolunu tutmadan önce alt kata doğru merdivenlerden sarkarken "Anne." diye seslendim. "Evde misin?"
Cevap alamadığımda annemin olmadığını varsaymıştım, banyoya yönelip işimi gücümü hallederek alt katın yolunu tuttum. Huysuz ve yorgun uyandığımda evde etrafta insan olmaması işime geliyordu, kafam kaldırmıyordu.
Mutfağa girerek doğrudan kahve makinesine ilerlemiş, onunla kısacık münasebetimiz sonrası o işini yapmaya koyulurken ben de besleyici ve enerji verici bir tabak hazırlama işine girişmiştim. Çok sürmeyip her ikisi de hazır olduğunda, tek başıma mutfaktaki masaya kurulup boşluğa bakarak beslendim, kahvem daimi eşlikçimdi.
Düz duvara dalalı ne kadar oldu bilmiyordum ancak kahvaltımın ve kahvemin bittiği anlardan birinde, balkon tarafından cam tıklatıldı, odağım dağılırken oraya döndüğümde Beomgyu'yu camın diğer tarafında elinde süslü püslü bir kekle gördüm. Kaşlarım bilinçsizce çatılırken adımlarım oraya yöneldi, Beomgyu, balkon kapısını açtığım gibi yanımdan geçerek içeri girip kekini masanın üzerine koymaya gitti.
"Bu ne?" Onu izliyordum.
"Pasta, ben yaptım." Kekin süslemelerini itinayla düzeltir vaziyetteydi ancak bozulan bir şeyler var gibi bile durmuyordu.
Balkonun kapısını kapatıp az önceki sandalyeme döndüm ve pastasına daha yakından bakındım. "Süslü bir keke benziyor."
Gözleri gözlerimi kısmen merakla bulmuştu. "Pasta zaten süslü kek değil midir?"
"Değildir bence."
"Her neyse, bu yiyip yiyebileceğin en lezzetli süslü kek o halde."
Arkasını dönerek mutfak dolaplarına yöneldi ve pastasını kesmek için bir bıçakla, diğer servis malzemelerini iki dakikada bulup masaya geldi. Onu dikkatle izlemiştim. "Ben arasam bu kadar hızlı bulamazdım onları."
Gözlerinin kısıldığı şu tatlı gülümsemelerinden birini sunarken "Hehe." tarzı çocukça bir ses çıkardı.
Sabah sabah sahip olduğu bütün bu pozitiflik ve yaşam enerjisi beni şoke etmişti, göz kapaklarım ağırlaşmış birer kepenk gibi zorlukla açık duruyorken, o cıvıldar haldeydi.
"Pastayı bana mı yaptın?" dedim, neden kekini yaptığı gibi kapımda bittiğine dair açıklamasını merak etmiştim.
Tatlısını dilimleyen eli duraksar gibi olsa da çok geçmeden işine özenle devam etti. "Aslında sıkıldığım ve canım tatlı çektiği için yaptım ama seninle paylaşmak da çok içimden geldi, yani cevabım orta."
"Orta ne?"
"Ne evet ne hayır, cevabım orta, doğru kelimeyi bilmiyorum."
Önüme bir dilim süslü kek servis ederken, kendisi için de bir tane koymuş ve henüz sandalyesine oturmadan çatallayıp ilk lokmasını ağzına atmıştı.
Tattığından çok memnun kalmış yüz ifadesiyle beni de teşvik etmek adına kıpırdanıp durdu. Canım tatlı çekmiyordu aslında canım hiçbir şey çekmiyordu ancak sırf onunla dalaşmak istemediğim için bomboş ifademle kremalı yiyecekten zorlama bir lokma edindim. Tadı harbiden güzeldi.