Bir rüyada olduğumu anlamam, içinde dört döndüğüm odayı asla terk edemediğimi fark etmemle başlamıştı. Kapı olması gereken açıklık görüş alanımın hep çaprazında kalıyor ve bir türlü ona ulaşmam mümkün olmuyordu.
Ancak bir rüyada olduğunuzu anladığınızda, hâlâ bir rüyada sayılır mıydınız?
Bir anda uyanmıştım, kalbim bir çeşit anksiyete atağı yaşıyorcasına ağzımda atıyor, gözlerim tutunacak bir şeyler arıyorken karanlıktan ötesini seçemiyordum.
Birkaç derin nefes ve diri bedende ölü bünye; odamı tanımıştım ancak geceydi, yatağımda değildim, yalnız da değildim.
Havanın serinliğine ve güneşin noksanlığına bakılacak olursa saat üç dört sularıydı. Kanepede saatler önce bıraktığım pozisyondaydık. Dün geceki misafirim evine dönmemiş, aksine beni uyuttuğu pozisyonu hiç bozmadan peşimden uykuya tutunmuş olmalıydı.
Üşümüş müydü ya da rahatsız falan olup uyanıp durmuş muydu hiç bilmiyordum. Uyku mahmurluğuyla zorlansam da kafamı bir şekilde çalıştırarak, dünyanın en masum uykusunu uyuyan çocuğu, masa lambamı yaktıktan sonra orası burası tutulmasın diye nazikçe kucaklayıp kendi yatağıma yatırdım. Birçok açıdan doğru bir karardı.
Sonra ışığı yeniden kapattım, pencerenin önünde dikilip boş sokağa bir süre bakındım ve parmak uçlarımın neden buz kestiğini bilemezken kanepeye geri döndüm.
O gece bir kere daha uykuya dalmışım, başka da bir şey hatırlamıyorum.
...
Perdedeki açıklıktan odama sızan gün ışığı, göz kapaklarımdan içeri süzülerek kalitesiz bir uykuya sebep oluyorken, dal uyan, dal uyan döngüm, pes ederek gözlerimi kırpıştırmam ve zar zor açmamla son bulmuştu.
İlk gördüğüm şey tepemde dikilen Huening olduğu için ödüm kopmuş ve şöyle bir sarsılmıştım. Onun ısrarcı muzip ifadesi bir yana, bakışları kanepedeki bedenim ve yatağımda uyuyan kumral arasında gidip gelmekteydi. Durumun ayırdına varır varmaz -Huening'in diline düşeceğimin- uzandığım yerden fırlayıp, Beomgyu'ya bakınmış ve neyse ki uyanmamış olması sebebiyle bir nebze rahatlayarak, benim elemanı sessiz olması adına "şş pşş" layıp çekiştirerek odamdan çıkarmıştım.
İşte abi o kimler, efendime söyleyeyim neden yatağında uyuyorlar, madem biri var bizimle niye tanıştırmadınlar havalarda uçuşurken, bir ara hızını alamayan it herif "abi götten sevdiğini tahmin etmezdim" diyince kafamın tası atmış, yarım bardak kadar suyu suratına çarptığım elemanla mutfak masasında o neşeli ve ıslak, ben uykulu ve huysuz, oturur pozisyonda kalmıştık.
"Kalk da bir kahve yap amına koyduğum."
Yüzüne soğuk su yemeyi, yumruk yemekten daha kârlı bulmuş olacak, muzip ifadeleri bir an olsun kaybolmazken ikilemiş ve bize kahve yapmıştı. Arsız mı arsızdı pis herif ve belli ki daha çok işim vardı.
"Adı ne demiştin yengenin?"
"Oğlum illa ananı mı sikeyim, komşunun çocuğu, arkadaşım dedim ya lan."
İnanmadım oyunculuğuyla başını bilmiş bilmiş sallayarak elinde iki kupa kahveyle masaya yanaştı. Sonu gelmeyen şakalarından ve imalı gülümsemesinden elim ayağım titreyecek oluyordu. Şimdi mesela ben buna tam şu anda sağlam bir tane vursam ikimizi de kahveyle yakarım diye düşündüğüm anlarda, büyük siyah kupayı önüme koymuş, kendine ise daha küçük olan noel babalı kırmızı kupayı almıştı.
"Ben de kaç yıllık arkadaşınım ama yatağına oturmama bile izin vermezsin be Daniel."
Gömleğinin cebinden çıkardığı sigara paketini masaya, bir dalı da dudaklarının arasına koydu. Doğru bir laf etmişti, ne desem diye zihmini yoklarken çakmağını görünce şöyle bir bakakaldım, hepimizin her şeyini yürütme huyu vardı ibnenin.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Arson || Yeongyu
Fiksi Penggemar"Küfretmeseydin dövmelerinin anlamını soracaktım." dedi.