isa'nın bedeni, tanrı'nın dileği

1K 42 107
                                    

bir cehennemin içinde yaşıyorum ve dayanabilecek gücüm kalmadı, lütfen beni cennetine götür

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

bir cehennemin içinde yaşıyorum ve dayanabilecek gücüm kalmadı, lütfen beni cennetine götür.

yalanlarla iyileştirdim ben yaralarımı. emin olun, kötü bir şey değildi. cidden bakın, hayatım tamamen bir yalandan ibaretti ve Tanrı bu yüzden benden nefret ediyor olabilirdi. fakat ben yine de her pazar ve perşembe günleri gidiyordum kiliseye, yiyordum o ekmeği, içiyordum o şarabı. İsa'nın bedenini sembolize eden ekmeği yemek ve kanını sembolize eden şarabı içmek bana İsa'nın bedenini yediğimi ve kanını içiyormuşum gibi hissettirse de -öyle hissettirmesi mi gerekiyor onu bile bilmiyorum- sorgusuz sualsiz yapıyordum. katılıyordum ayinlere, çıkartıyordum bütün günahlarımı.

ne için dua ettiğimi bilmesem bile dua ediyordum.

birkaç sene öncesine kadar pek inançlı birisi değildim, annem ve babam her kiliseye gittiğinde onlara küçümseyici bakışlar atıyordum ve içten içe dalga geçiyordum. şimdiyse annem ve babam gitti, ama Tanrı kaldı ve yaptıklarımın hepsini gördüğü için beni kız kardeşim ile cezalandırdı.

artık Tanrı'dan sadece tek bir dileğim vardı, o da küçük kız kardeşimden kurtulmaktı. nasıl olur bilmiyordum, bilmek de istemiyordum.

sadece nefret ediyordum. liseye geçen kardeşimin her gün yemek yerken bana anlattığı yeni göreve başlayan dövmeli Tarih öğretmenini, nereden öğrendiğini bilmediğim üst sınıfların dedikoduları, yardım istediği proje ödevleri, katıldığım veli toplantıları (Minji'den çok bu veli toplantılarından nefret ediyorum, bu morukların arasında ne işim var amına koyayım dedirtiyor bana) okul gezileri. hepsinden nefret ediyordum ve hiçbiri umrumda değildi ama yine de dinlerdim sürekli anlattığı öğretmenini, yine de dinlerdim o dedikoduları, yine de yardımcı olurdum o ödevlere, yine de giderdim o toplantılara, yine de gönderirdim onu o gezilere. bazen o geziler için maaşımın yarısı giderdi, fakat bunu da pek umursamazdım. umursayabilmek gibi bir seçeneğim de hiçbir zaman olmazdı. çünkü ben bir ağabeydim.

işe yaramazın da tekiydi ayrıca. yardım istediği ödevlerini yaptığı yoktu, ben yapıyordum. ev işlerine yardım ettiği yoktu, ben yapıyordum. katıldığım veli toplantılarında neredeyse bütün öğretmenleri kız kardeşimin sorunları hakkında bana söyleniyordu ama hepsi bir kulağımdan girip diğerinden çıkıyordu. sonuçta eğitimci olan kendileriydi ve ben minji'nin annesi veya babası değildim. ben sadece bir ağabeydim. küçük kız kardeşimin ağabeysiydim.

ancak ondan nefret etmemin asıl sebebi okuldaki kız arkadaşının ablasıyla beni randevuya çıkarmış olması. ben de aptalın teki olduğum için bu oyuna geldim ve kendime yenik düşüp kızla seviştim. seksten bahsetmiyorum, kızı gerçekten sevdim ve seviştik. ama neymiş efendim, biz evlendireceklermiş, bu şekilde sürekli görüşebileceklermiş.

kırık düşler bulvarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin