İstenmeyen olduğunu bilme hissi... Tek kelime ile berbattı. Beyaz saçlı genç bunu akademiye gelene kadar çok sık hissetmese de Utopia'ya adım attığı an durması gereken yeri çok net bir şekilde anlamıştı, hata lüksü yoktu.
Akademinin dersliklere giden taş zemininde zorlukla yürürken dersinin hangi derslikte olduğunu hatırlamaya çalışıyordu. Yüksek tavanlı geniş koridorlarda kullanılan tılsımlı lambaların yaydığı sarı ışık başını döndürüyordu. Tuğlalarla döşenmiş duvarlar arasında konumlanmış renkli vitray camlar ay ışığını kırdığı için şanslıydı. Bu gibi bir durumda direkt ay ışığına maruz kalsaydı sonu felaket olurdu. Yolunu uzatmasına rağmen alt sınıfların koridorunu tercih etme sebebi de buydu zaten. Diğer koridorda bahçeye geçişi kolaylaştırmak için duvar değil, sütun kullanılıyordu çünkü.
Dengesini kaybedeceğini anladığında elini yan tarafındaki duvara koyarak destek aldı. Yüzü acı içinde kıvranıyordu, gözlerini hafif kısmıştı. Kulakları her sesi daha şiddetli algılıyordu. Kahkahalar, konuşmalar hatta adım sesleri bile beyninin içinde adeta yankılanıyordu. Etrafındaki kırmızı gözler onu o kadar rahatsız ediyordu ki her an çığlık atabilirdi.
Omzunda hissettiği hafif baskı ile başını yerden kaldırıp kendisine dokunan kişiye bakmıştı Seonghwa. Gördüğü tanıdık bedenle derin bir nefes aldı. Onun rahatlamasının aksine gördüğü koyu kırmızı gözlerle karşısındaki gencin endişesi 2-3 kat artmıştı.
"Hyung, iyi misin?" diye sordu cevabını bilmesine rağmen Yunho. Seonghwa her an düşüp kalacakmış gibi gözüküyordu.
"Ne zamandır beslenmiyorsun?" San ayakta bile zar zor duran hyungunun kolunun altına girerken sorduğunda Seonghwa yüzünü buruşturmuştu. Yeosang tam ceza alacak zamanı bulmuştu gerçekten de.
"Ben-" cümleye başlasa da koridorda olduklarını hatırlayarak, "boş ver." diyerek tamamlamıştı cümlesini büyük olan.
Seonghwa'nın etraftaki vampirlerden çekindiğini anlayan Yunho üçünü de saniyeler içinde San ile paylaştıkları odaya ışınlamış ve, "San sesi halledersin." demişti.
Kısa bir baş hareketiyle arkadaşını onaylayan San, "Tamamdır, o iş ben de." dedi.
Seonghwa kendisi için güçlerini tereddüt etmeden kullanan arkadaşlarını izlerken onlara sahip olduğu için bir kez daha ne kadar şanslı olduğunu anlamıştı. Güç kontrol dersi dışında akademi içinde güçlerini kullanmaları hoş karşılanmıyordu ama ikisi de bunu umursamamıştı. Ayakta durmak işkenceye dönüştüğünde kendisini arka tarafında kalan Yunho'nun yatağının üzerine bırakarak gözlerini kapamıştı. Biraz dinlense iyi olacaktı.
"Teşekkürler çocuklar."
Diğer ikili de San'ın yatağının üzerine bağdaş kurarak oturmuşlardı. Derslerin başlamasına 5 dakika vardı. Acele etmeleri gerekiyordu.
"Anlatacak mısın artık?"
Seonghwa dersin bir nefes aldı ama bu bile canını acıtmıştı. Kaburgaları adeta tenine batıyordu.
"Şu an kurt adam tarafım daha baskın olduğu için kan içemiyorum. Vampir tarafım ise geride kalsa bile kan dışında bir şey yiyip içmeme izin vermiyor, saniyesinde kusuyorum. Normalde Yeosang bana kurtboğanı dolunaydan 2-3 gün önce getirdiği için kurdum bu kadar sıkıntı çıkarmıyordu ama 3 saat sonra dolunay var ve ben hala kurtboğanı içmedim."
San, odadaki kimsenin düşünmek bile istemediği o durumu dile getirdi.
"Eğer Yeosang kurtboğanı getirmezse o zaman ne olur?"
"Dönüşürüm."
Seonghwa'nın cevabı çok kısa ve netti. Diğer kurtlar gibi dönüşümünü kontrol etmek için herhangi bir eğitim almamıştı. Kurdunu şimdiye kadar hep bastırmıştı. Dolunaya 3 saat kala bu hale geldiyse dönüşümü hayatta engelleyemezdi.