4| nothing's fair in love and war

29 10 85
                                    

İlk bölümlerde Yeosang güçlerini kullandığında gözleri mora dönmüştü, bu bölümde ise yeşil çünkü cadıların göz renkleri diğer türlerin aksine sabit değil, duygularına göre değişken. Kafanız karışmasın 🩶

𖤝 𖤝 𖤝 𖤝 𖤝

Hiç birini hayatınızın herhangi bir yerine konumlandıramadığınız oldu mu? Hayatınızda olması gerektiğini biliyordunuz ancak hangi konum ya da isimle olduğunu bilmiyordunuz. Yeosang, San için o kişiydi. Arkadaş, düşman ya da cadıya göre flört bu tanımların hiçbiri onlara uygun değildi ve San bu belirsizlikten nefret ediyordu. Bunu bitirebilecek çözüme de sahip değildi. Cadının ne varlığını ne yokluğunu istiyordu.

Karşısında iştahlı iştahlı pasta yiyerek tüm vampir akademisine üstünlüğünü ispat etmeye çalışan aptala bakarken iç çekti. Eğer cadı olmasaydı canına susadığını söylerdi ancak sarışın cadıydı ve kantindeki vampirler sadece cadının kafası yerine ellerinde bitmek üzere olan kan torbalarını ezebiliyorlardı. San içinden kaçıncı sabrını çektiğini bilmezken kendisine uzatılan çatalla gözlerini kıstı.

"İster misin? Çikolatalı ve vişneli. Tabii sen bunun ne anlama geldiğini bilmiyorsun ama bu tadı güzel demek."

San ters ters Yeosang'a baktığında sarışın omuz silkerek çataldaki dilimi kendi ağzına almıştı. San onu yerse hastalanıp 1 hafta revirde kalırdı ve bunu en iyi bilen kişi cadıydı. Üzerlerindeki bu laneti yapan dilinden düşermeyip sürekli bahsettiği çok sevdiği atalarıydı çünkü.

"Kendi akademin yok mu senin?" diye sordu.

Kantine adım attığı an Yeosang ile karşılaşmıştı. Aslında bu alışıldık bir manzaraydı ancak vampir akademisine geldiğinde normalde kendisine yapışan cadıyı bu defa uslu uslu kantinlerinde otururken görmek şaşırtıcıydı. Tabii önündeki 2 katlı pastayla ne kadar uslu olduğu tartışılırdı ama neyse. San, Yeosang'ın yanına hiç gelmeden kantinden ayrılabilirdi, hatta şu an bile kalkıp gidebilirdi ancak yapamıyordu. Cadıyı gördüğü anda adımlarının neden ona yöneldiğini de anlamıyordu mesela, ya da cadı buraya Seonghwa için geldiğini söylediğinde neden afalladığını. Sarışın kendisi için koca bir soru işaretiydi.

Yeosang kendisine yöneltilen soruya, "Var ama bildiğim kadarıyla içinde ismi Choi San olan biri yok." diye anında karşılık verdi.

San kollarını çaprazlayarak arkasına yaslandı. Kaşları bilinçsizce çatılmıştı. "Seonghwa için geldiğini sanıyordum."

Yeosang kantinin dışından bile duyulabilecek kadar gür bir kahkaha attı. "Kıskandın mı?"

San diğerinin rüyasında göreceğiyle ilgili bir şeyler mırıldandığında Yeosang'ın dudaklarında muzip bir sırıtma oluştu.

"Rüyalarıma girmesek olay daha hoş olur bence. Bilinçaltımda o kadar masum kalmıyor hiçbir şey."

Cadı cümlesini bir göz kırpmayla sonlandırdığında San vampir bedenin ona sağladığı hızla göz kırpmalık andan daha kısa sürede cadının pastayı kestiği bıçağı onun boğazına dayamıştı. Tüm kantin suspus oldu bu hamle karşısında. Sarışının sıcak ve buradaki herkes için göz alıcı birkaç damla kanı bıçağın yüzü üzerinde parlarken, "Ben senin oyuncağın değilim." dedi San, her bir kelimeyi ayrı ayrı vurgulayarak. "Eğer biraz daha bu saçma eğlenceye devam edersen seni de beraberimde cehenneme sürüklerim."

Yeosang'ın gözlerinden yeşil keskin bir parlaklık geçtikten sonra kantinin içerisinde soğuk bir rüzgar esti. Etraf karanlığa hapsoldu ve kantin yeniden ışıklarına kavuştuğunda San kendini bomboş kantinde Yeosang'ın karşısında oturur vaziyette bulmuştu.

until dawn ↬ seongjoongHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin