Hayatta hep bir şeyler için çabalarız. Bazen başarılı olmak için bazense mutlu olmak için. Bense neye çabaladığımı bile bilmiyorum. Yorgunum. Neden bilmiyorum. Neden yorgunum bilmiyorum. Çabalamaktan mı yoruldum bir şekilde mutlu olamamaktan mı? Bilmiyorum. Tek bildiğim şimdi uyuyup bir daha belki hiç uyanmamasıya uyumak istediğim. Sonsuz bir uyku uyumak. Annem ve babamın yanımda olmasını istemek, bir kere olsun içten bir şekilde gülmek, bir kere olsun her şeyi unutmak... Mümkün mü bu? Sanırım hayır.
Gözlerimden birkaç damla gözyaşı akıp yastığa düştüğünde kendime bunları düşünmekle daha çok üzüldüğümü anlattım. Sanki içimde bir kişi vardı da ben ona bunları düşünmemelisin diyordum. Herkeste böyle değil mi? Herkesin içinde ikinci bir kişilik yok mu?
Saat gecenin bilmem kaçında aklıma gelen düşüncelerle önce biraz üzülmüş -balık burcunun tüm özelliklerine sahip olduğum gibi-2 dakika sonra sanki biraz önce ağlayan ben değilmişim gibi müzik açıp gülümsemeye başladım. Biraz dengesiz biri olduğum doğrudur.
Kafamın içini esir alan düşüncelerden kurtarıp Açelya'nın doğum gününde ne giyeceğimi düşünmeye başladım. Pek benlik değildi aslında kalabalık ortamlar,partiler. Ama sırf Açelya için katlanacaksın birkaç saat.
Hele bir de kendim planladığım,hazırladığım partiye gitmezsem kesin öldürürdü Açelya beni.
Parti hazırdı hazır olmasına ama Açelya'nın abilerine haber vermek vardı sırada. Yağız abi neyse de Ayaz abimi tanımıyordum bile. Tek bildiğim İzmir' de tıp fakültesinde okuduğuydu.
Bazen bahsederdi abisinden ama yüzünü hiç görmemiştim. Yarın ilk işim onlarla konuşmak olacaktı.Ben bunları düşünürken uyku esir almıştı bile bedenimi. Uykuya esir olan bedenim birbirinden karmaşık rüyalara atlıyordu. Rüyalarımda bile ağlarken buluyordum kendimi. Hayat...
*****
Sabahın erken saatleriyle uyanıp partiyle alakalı son düzenlemeleri hallediyordum. Bir yandan da Özge'nin şurası şöyle olsun burası böyle olsun söylemlerini dinliyordum. Ya da ben dinlediğimi sanıyordum." Sen beni dinlemiyor musun?" demesiyle küçük bir çocuğun uykusundan uyandığında yüzünde beliren şaşkınlığı vardı üstümde.
Oturduğum sandalyeden kalkıp " Bu aralar dalgınım dalmışım kusura bakma." deyip yanağına birkaç öpücük bırakmıştım.
" Neden dalgınsın ? Dökül çabuk. Kötü bir şey yok değil mi?" demesiyle ne diyeceğimi bilmiyordum. Ona amcamın bir gece arayıp herkes yalancı be yeğenim deyip telefonu suratıma kapatmasını ve daha sonra aradığımda aramalarımın hiçbirine cevap vermediğini daha sonra anlatmalıydım. Ben bile amcamın herkes derken kimi kastettiğini bilmezken ona bunu şimdi anlatmam doğru olmazdı. Açelya'nın doğum günü partisinden sonra mutlaka anlatmalıydım.
" Hayır kötü bir şey olmadı." dediğimde inanmadığını belli eden bir bakış attı. Delici bir bakış desem daha doğru olurdu sanırım.
" Tamam söz veriyorum şu doğum günü partisi olsun anlatacağım."
" Sen iflah olmaz bir cadısın. Hem de süpürgeli." dediğinde ikimiz de gülmeye başlamıştık.
Burnumu kırıştırarak " Evet kabul ediyorum ben dünyanın en iyi arkadaşıyım. " dediğimde " Sen dünyanın en şirin arkadaşısın." onu yine öpücüklere boğduğumda yanımdan kalkıp ellerini bu kadar öpücük yeter anlamında yukarı kaldırdı.
" Sevgilim bile beni bu kadar öpmüyor yahu."
Sanki geçen onları dudak dudağa yakalayan ben değilmişim gibi bir de sevgilim bile beni bu kadar öpmüyor diyordu. Kesin benim kadar öpmüyordur zaten benim öptüğümün 10 katı kadar öpüyordur. Ama ona şimdi bunları söyleyerek utangaç minnoş halini görmek istesem de bunu yapmadım.