Bölüm 4

38.6K 1.2K 82
                                    

  Konağın sokağından çıktıktan sonra beş dakika daha hızla ilerledik. İkimizde konuşmuyorduk yine. Yüzüne baktığımda yine dün olduğu gibi kaşları çatıktı. Çıkık çene kemiğinden dişlerini sıktığını anlayabiliyordum. Direksiyonu öyle bir sıkıyordu ki parmak boğumları beyazlamıştı. Sonunda ilk kez sesini duydum.
  "Dün akşam ne oldu?" fazla sert bi tonda sormuştu. Sanırım Mustafa abimden pek bir farkı yoktu Mirza'nın da.
  "Anlamadım?" O kadar gerilmiştim ki sesim kısık çıkmıştı. Annem olanları mutlaka söylememem gerektiğini tembihlemişti.
  "Beni ikiletme! Dün akşam ne oldu!"
  "Sorduğuna göre biliyorsun"
  "Miraçla aranızda ne geçti?"
  "Hiçbişey"
  "Aranızda hiçbişey olmadığı halde benim karım olacak kadının kapısına dayanıp kaçmayı mı teklif edebiliyor yani!" 
  Sesi fazla yüksek ve tehditvari çıkıyordu. Benim karım vurgusu sahiplenir gibi değildi.
  "Ben bişey yapmadım. Hiçbir şeyden haberim bile yoktu."
  "Dedenin söz verdiği doğru mu?"
  "Bilmiyorum"
  "Öncesini bilmem. Bundan sonra hareketlerine dikkat et. Şüphe dahi sevmem! O herifin adını ağzından dahi duymayacağım"
  Bir sürü cevap vermek istedim. Zaten dikkatli olduğumu ama bunu kimse için değil kendim için yaptığımı, olan olayın benim davranışlarımla alakalı olmadığına dair.
     Dün konuşmayıp bugün koştur koştur hesap sormaya gelişini , tanımadan yargılamasını hepsini söylemek istedim. Bunları söylemek dahi bir çabaydı sanki kendimi savunmak için. Kendimi
  ispatlamak yerine sadece derin bi nefes aldım ve
  "Tamam" dedim.
  
  Beni eve geri götürmesini beklerken çarşıya gittik.    Caddenin başında arabayı bıraktık ve yürüyerek çarşıya girdik. Biraz ilerledikten sonra büyük bir kuyumcuya girdik. Girer girmez herkes ayağı kalktı büyük saygıyla karşıladılar.
 
  "Alyans ve tektaşlara bakacağız önce" dedi Mirza ve benimde böylece niye geldiğimizden haberim olmuş oldu.
     Pek yüzük takma alışkanlığım yoktu ama dünkü olayın arkasına bunu tartışmaya açmak gereksiz olucaktı. Kendi kenara geçip oturdu hemen kahvesini söylediler. Tezgahtar adamda bana modelleri çıkardı. Heralde Mirza ağa söz konusu olduğu için hep abartılı şeyler gösterdi. Büyük taşlı tektaşlar yanına beştaşlar gibi asla kullanmıyacağım şeyleri dizip durdu. Yüz ifademden beğenmediğimi anlayınca biraz sitemkar bi sesle
  "Hanım ağam tabi sen İstanbulda neler görmüşsündür beğenmezsin bunları." dedi. Bir anda arkamda koca heybetiyle Mirza belirdi. Sinirli bir şekilde adama bakıyordu.
  "Yok beğendim aslında bir kaç model" dedim.
  Tatsızlık çıkmasın diye hızlıca ince bir alyansla küçük taşlı bi teştaş aldım.
  "Alyans tamam. Ama bu yüzük olmaz" dedi ve başka bir tektaş seçti. Benim seçtiğime nazaran çok daha büyüktü. Adam hemen seçtiklerimizi ayırdı ve hızlıca paketledi. Mirza bana dönüp
  "Düğün için takılar alındı, başka bişey istersen bak al."
  "Yok istediğim birşey.Teşekkür ederim." dedim ve kuyumcunun önüne çıktım. Arkamdan paketide alıp geldi ve geri arabaya gittik. Sessiz bir yolculuğun ardından konağın önüne geldik. Arabayı durdurdu ve arabanın arkasına koyduğu yüzükleri kutusundan çıkardı. Teştaş bir kutuda alyanslar çift olarak bir kutudaydı. İki kutuyuda elime tutuşturdu.
  "Tak bunları" dedi
  "Sen?"
  "Ben takmam"
  Keşke benimde seçeneğim olsaydı...
  Cevap dahi vermeden yüzük kutularıyla indim arabadan. Bu akşam kına olduğundan evin önü kalabalıktı. Arabadan indiğim gibi akrabaların içine düşmüştüm. Ben daha konağın kapısından girmeden Mirza'nın arabasının hızla kalkıp tozu dumana katarak gittiğini gördüm.
 
  Konakta bir sürü insan vardı. Her köşe başında ayrı bir dedikodu dönüyordu. Gördüklerimle ayak üstü birkaç sohbet ettikten sonra odama atabildim kendimi. Daha üstümü başımı düzeltemeden annem girdi içeri.
 
  "Niye çağırmış? Naptınız bunca zaman?"
  Yatağın üstüne fırlattığım yüzükleri gösterdim.
  "Bunun için çağırmış." dedim. Hızlıca yüzükleri alıp baktı. Yüz ifadesine bakılırsa pekte memnun kalmıştı.
  "Miraçla ilgili bişey dedi mi?"
  "Yok"
  "İyi bari. Sende boş durma bak bir sürü insan geldi. Sana kuaför göndericeklermiş buraya. O zamana kadar yardım et bize" dedi ve söylene söylene çıktı dışarı.
 
   Sanki kendi kınam değilmiş gibi bir dolu insana hizmet ettim. Sonunda kuaförler geldiğinde bende oturmaya fırsat bulmuş oldum.
    Odaya girdiğimizde aklıma önce yüzükler geldi. Hala parmağıma takmamıştım ve aptal gibi bu kalabalıkta yatağın üzerine bırakmıştım. Ve yüzükler bıraktığım yerde yoktu. Annem mi aldı acaba diye düşünerek kuaförleri odamda bırakıp koşturarak yanına gittim. Ama annemde değildi ve kaybettiğime dair bir dolu azar ve hakaret işitip geri döndüm. Tam odama girecekken Bahar geldi.
  "Bu ne telaş?
  "Yok bişey"
  "Yoksa bunları mı arıyodun?" dedi ve yüzükleri gösterdi.
  "Ver şunları" dedim ve hemen elinden aldım.
  "Koca teştaşı görünce az kalsın ben evlenmiyorum diye pişman olucaktım. Ama sonra o evde yaşıyacakların ve Asaf ağanın dillere destan öfkesi geldi aklıma." sinsice sırıttı.
  "İşine bak Bahar. Gider ayak sana çatmayayım" dedim ve kuaförlerin kapıyı açmasıyla konuyu kapattık. Odama girdim ve kına için hazırlanmaya başladık.
 
  Önce kıyafeti giymemi istediler. Kına için alınan kıyafeti giydiğim anda gözyaşlarımı tutamadım. Biliyordum olacakları ama sanki ilk kez bu kadar ciddileşiyor gibiydi. Sanki kötü bir rüyaydı da uyanmayı beklemişim gibi.
  Boynumda bir ip var ve yavaş yavaş sıkılmaya başlıyomuş gibi. Yarın o gelinliği giyince o ip boynumu hepten sıkacak ve nefessiz kalıp ölecektim sanki.
 
  Kuaför ve makyözün önüne oturdum ama gözyaşlarım bir türlü durmuyodu. Kuaför saçıma başladı ama makyajıma başlayamayıp başımda dikildi bir süre.
      İnsanların işlerini daha fazla zorlaştırmamak için kendime engel olmaya çalıştım. Neredeyse saçım bitmek üzereydi ki gözyaşım yeni diniyordu.
 
  Bir kaç saatlik uzun uğraşın sonunda hazırdım. Ben hazırlanana kadar akşam olmuş ve hazırlıklar tamamlanmıştı. Konağın avlusu çok geniş olduğundan kına için avlu hazırlanmıştı. Kapı önüde erkekler için hazırlanmıştı.
     Kuzenlerimden biri yanıma geldi ve aşağı inme vaktinin geldiğini söyledi. En azından annemin bir kez yanıma gelmiş olmasını isterdim ya da en azından onunla beraber aşağı inmeyi...
    Kuzenim gittikten sonra arkasından bende indim. Merdivenlerden inerken indiğimi gören kadınlar alkışlamaya başladı ve zılgıtlar atıldı. Karşımda annem ve Mirza'nın annesi vardı. Önce annemin sonra Mahsa hanımın elini öptüm. Kadınların ortasına geçtim ve biraz oynadıktan sonra beni oturtup onlar oynamaya devam etti.
 
    Büyük teyzemin uyarmasıyla tekrar odama çıkıp bindallımı giydim. O arada bütün bekar kızlar sıralanmıştı kına yakmak için. Kızlar önümde sıra olup beklediler. Teyzem gelip kırmızı duvağımı örttü ve aşağı indik arka arkaya. Avlunun ortasına koydukları sandalyeye oturdum ve etrafımda şarkılar söyleyerek dönmeye başladılar. Zaten kirpiğimin ucunda olan gözyaşım akıp gitti. Teyzem yanıma çöktü ve kına yakmak için hazırlandı. Kaynanam Mahsa hanım avucuma bir reşat altın koyduktan sonra kınam yakıldı.
 
    Kızlara da kına yakıldıktan sonra birkaç kez daha zorla beni oynattılar. Sonrasında oturup herkesi izledim. Annemin nispet yapar gibi havalı oynayışlarını, kaynanam Mahsa hanımın dimdik oturup kimseyle göz göze gelmeden benim gibi izleyişini, Evin'in annesinin gözüne girmek için çırpınmasını ama annesinin onu görmezden gelmesini, ablam ve eltim Meryem'in iyi anlaşıp sohbet ettiğini izledim.
 
  Gece yarısına kadar oyunlar oynandı halaylar çekildi. Yavaş yavaş misafirler gitti. Son misafirde gittikten sonra alan toparlanıp temizlenmeye başladı. Üzerimi dahi değiştirmeden avlunun bi köşesinde sandalyenin üzerine geçip oturdum. Zihnim çok yorulmuştu, benim için yazılan kaderi yaşıyodum hiç müdahale edemeden.
  Son gecemdi bu konakta. Tüm avluya göz gezdirdim, burada yaşadığım hatıralar gözümde canlandı. Geneli kötü hatıralardı, pek güzel şey biriktirememiştim malesef. Dalgın halimi annem gördü. Yanımdaki saldalyelere çöktü yorgunlukla.
  "Sen napıyosun burda böyle. Çık odana hadi"
  "Yarın benden kurtuluyosun" dedim acı bir gülüşle.
  "Başlama yine"
  "Uğursuzun evden gidiyor, mutlusundu"
  "İlla huzursuzluk çıkaracaksın değil mi!"
  "Bahar'a ne güzel sahip çıkıyosun anne. Bugün keşke benimde yanıma bir kez olsun gelseydin. En azından bugünlük annelik yapsaydın"
  "Nankörlük etme bak bunca uğraştık. Hepsi senin için"
  "Hiçbiri benim için değil. Hepsi Alemdağların altında kalmamak için. Bugüne kadar benim için kılını kıpırdatmadın"
  "Gece gece onca yılın hesabını mı soruyosun?"
  "Yok anne ben artık hesap sormuyorum, pek umrumda değil. Yıllarca uğursuz bellediniz beni bu saatten sonra fikrinizi değiştirmeye gücüm yetmez."
  "Gittiğin evde yeniden başlarsın işte. Bakalım uğursuzluğun orda peşini bırakacak mı, gerçekten uğursuz musun göreceğiz"
  "Bakalım ben gittikten sonra kime uğursuz diyeceksin , her kötü olayda kime senin yüzünden oldu diyeceksin?"
    Ne zaman ağlamaya başladığımı anlamadım. Aslında annemle daha güçlü bir hesaplaşma yapmak isterdim ama içimde o kadar kırgın bi çocuk vardı ki annemi gördüğümde hala sevgi dileniyodum.
 
  Annem daha fazla cevap vermeden kalkıp gitti. Bende odama gittim. Üzerimi çıkartıp duş aldım ve belki de son kez yalnız başıma yatağa girdim.

NARİN |  BerdelHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin