let me roam your body freely

409 37 55
                                    

bolum sarkisi - altust olmusum, mavi gri

tahsin'den

kafeye gelmiştik. kahvelerimizi isteyip karşılıklı oturmuştuk. sessiz sakin bir yerdi.

hemen konuya girmek istemiyordum, sergene odaklanmak istiyordum.

sergenle yarışma hakkında konuşurken, yanımıza bir köpek yaklaşmıştı. masaya atlayıp, patisini sergenin yanağına koymaya çalışıyordu. sergen köpeği kucağına doğru alırken, "fotoğrafımızı çeksene." dediği için telefonunu alıp köpekle tatlı fotoğraflarını çekmiştim.
sergen biraz daha köpekle oyalandıktan sonra, köpeği masadan indirdi, köpekte başka yere doğru ilerlemeye başladı.

"babamın yanına götüreceğim seni yarışmadan sonra."

anladığım anlamda değildi tabiiki.

"neden ki?"

"bizim dükkanda babam var zaten seni oraya götüreceğim orda da tanışırsınız, tanışmanızı istiyorum."

dükkanlarıyla ilgili konuşurken telefonuma mesaj geldi.

dilara
naptınız??

dilara sergene karşı hissettiklerimi biliyordu, burdaki en yakın kız arkadaşım oydu. sergen arada benim dilaradan hoşlandığımı söylüyor ima yapıyordu, öyle olmadığını oda biliyordu ama kıskandığı için yaptığına emindim.

sergen de kafasını masaya eğip kimden geldiğine bakmaya çalıştı. hemen telefonu elime aldım.

"özel hayat sergen bey. zürafa gibi getirme kafanı telefona."

"aman iyi be, kalkalım mı artık?"
oturalı 2 saat olmuştu. ve birşeylerin zamanı da gelmişti.

"sahilde yürüyelim mi biraz, birşey konuşmak istiyorum."
dediğime garip bakışlarla onay vermişti.

"ben bir lavaboya gideyim."

"tahsin."

"ha?"

"cüzdanı bırak."

"ne?"

"cüzdanı bırak diyorum. yaptırmam bidaha."

ilk haftalarda da sergenle kafeye gelmiştik, ve hesabı ondan gizli ödemiştim, ona ithafen söylüyordu.

"tamam ya." masayı cüzdana bırakıp ilerlemeye başladım.

sergen arkamdan,
"dikkat et düşme deliğe malum bacak boyu kısa falan." demişti sırıtarak.
önünden geçtiğim masadaki adam duymuş ve bacaklarıma bakmaya başlamıştı. sergene gözlerimi pörtletip hızlıca lavaboya girdim.

tam dilarayı arayacakken instagramdan sergenin post paylaştığı bildirimi gelmişti.

instagram.

sergenozn, tabii siz önümdeki asıl manzarayı görmüyorsunuz.
***

önünde ne vardı ki?? diye düşünürken fotoğrafı benim çektiğim aklıma geldi.
bana mı demişti o manzara diye, yok ya.
ama sadece ben vardım önünde. kabullenmeye başladıkça elim ayağım titriyordu heyecandan. kendimi daha fazla kendimle baş başa bırakmamak için dilarayı aradım.

"efendim?"

"alo, dilara. sergen. post atmış. bana manzara demiş bildiğin.

"neee?, sergen. bizim odun sergen. konustunuz mu o konuyu??

"daha söylemedim yani tatlı tatlı sohbet ediyorduk bozamadım, şimdi sahilde yürüyeceğiz biraz, o zaman konuşacağım artık."

"anladım. iyi şanslar sana, bu olayı şimdilik unut, görmemiş gibi davran. sergenin sağı solu belli olmuyor tahsin, bir gün öyle bir gün böyle. saçma sapan bir tepki verirse üzülmeyeceksin, söz verdin. tamam?"

"tamam dedik ya 50 kere kızım."

telefonda biraz daha konuşup kapatmıştık.

lavabodan çıktıktan sonra gizlice kasaya doğru ilerlemiştim. burda ibanla da ödeniyordu. hesabı telefondan ödedikten sonra sergenin yanına döndüm.
oda ayaklanmıştı artık.

"sonunda yani. artık gerçekten klozete düştüğünü düşünmeye başlamıştım." derken kasaya doğru ilerlemişti bende masadan cüzdanımı alıyordum.

cüzdanımı alıp ilerledikten sonra sergenin kasadaki adamla birşeyler konuştuğunu görmüştüm. yanlarına ilerlediğimde, sergenin nasıl hesap ödendi dediğini duymuştum.

ben yanlarına geldiğimde sergen kağıtta yazılı olan kafenin iban numarasını görmüştü. bana sinirli bakarken, ben tatlı tatlı kasadaki adama kolay gelsin diyip sergeni kolundan tutup dışarı çıkarmıştım.

"hoşuma gitmemeye başlıyor bu haberin olsun."

"abartma sergen, altı üstü hesap."
abartmayı kesinlikle çok seviyordu.

"neyse sen ne konuşacaktın benimle?" demişti banklara doğru ilerlerken.

banka oturduğumuzda bana bakmaya başlamıştı.

ben derin nefesler alıp verirken nasıl başlasam diye düşünüyordum. ama sergen gözlerini her zerremde gezdirirken çok zordu. umursamamaya çalışıp lafa giriştim.

"liseli triplerine girmek istemiyorum ama biz neyiz sergen?, yani senin gözünde senin için ne ifade ediyorum, benimle aynı mı düşünüyorsun bilmem gerekiyor. sana garip geldiğini biliyorum ama sadece arkadaş olduğumuzu söyleyemezsin..."

sergen uzun bir süre yere bakıp, derin nefes aldıktan sonra konuşmaya başlamıştı.

"ne olmamızı istersin?"

" ben mi seçeceğim sergen o ne demek?"

"bak tahsin açık olayım sana karşı.
benim sana, böyle şeylere daha yeni alıştığımı, daha yeni kabullenmeye başladığımı biliyorsun.
ben senin bana bir boşlukta tutunduğunu düşünüyorum. yani biz yakın olmaya başladığımızda sen psikolojik olarak kötü durumdaydın, herkesle iyi anlaşamıyordun, performansın kötüye gidiyordu. ben sana onlardan farklı davranınca bana arkadaşlıktan öte birşeyler duyduğunu düşündün ama bence bu sadece bir minnet duygusu."

istediğim, hissettiğim cevap yerine tam tersi birşey gelince içimde birşeyler kopmuştu sanki. onu kullanıyormuşum gibi hissettirmişim resmen.

"ben senin kötü hissetmeni istemiyorum tahsin. sor kendine, tahsin ne istiyor?, neyiz biz?, tahsin nasıl düşünüyor?"

ağzım düğümlenmişti, ne istediğimi söyleyemiyordum. sergenin bu zamana kadar ki aniden kendini geri çekişlerinden dolayı bende kendimi frenlemek zorunda kalıyordum, çekiniyordum. ve bunlar aklıma geldikçe ona seni istiyorum diyemiyordum, beynim buna izin vermiyordu.

bolum sonu.

BURDA BITIRMEMEM GEREKIYODU AMA GERCEKTEN KAFAMDA TOPARLAMAM LAZIM, COK YAKINDA DEVAMINI ATACAGIM😭😭💗💗












how deep is your love, tahser (devam etmiyor.)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin