no inhibition

358 35 26
                                    


bolum sarkisi - car's outside, james arthur

tahsin'den;

"aferin tahsin hep böyle hissettir insanlara tamam mı, bu yüzden uzaklaşıyorlar senden işte, hissettiklerini doğru yansıtamıyorsun ki."

diyordum kendi kendime sahilde yürürken. sergenin yanından az önce hiçbir şey demeden kalkmıştım, ona böyle hissettirdiğim için kendimi çok kötü hissediyordum ve orda daha fazla kalıp kendimi küçük düşürüyormuşum gibi hissedemezdim.

gözümün karardığını hissederken daha fazla ayakta duramayacağımı farkettim ve kayalıklara doğru ilerlemeye başladım.
kendimi kayalıklara attıktan sonra uzun bir süre kıpırdamadan denizi izledim.

istemeden kalbini kırmıştım sergen'in. ona kendini yara bandı gibi hissettirmiştim.

bu bana çok kötü hissettirse de asıl kötü olan şey sergenin haklılık payıydı.

telefonum cebimde titremeye başlayınca cebimden çıkardım. hasan arıyordu, şuan cevap verecek halde değildim, büyük ihtimal sergen villaya gitmişti ve nerde olduğumu sormasını sergen söylemişti.
cevap verecek halim olmadığı için telefonu sessize alıp cebime geri soktum.

sergen söylediklerinin bir kısmında haklıydı, ama ona bakmayı bırak düşündüğümde bile içimde ortaya çıkan o karmaşayı çok iyi biliyordum ben. yanyana geldiğimizde her ne kadar birbirimizle uğraşıp, atışsakta zamanımı en güzel onunla geçirdiğimi bildiğim gibi.

belki gerçekten dediği gibi olmuştu en başta. ama sonrası böyle değildi. ya da  öyle miydi?

kafamdan onlarca düşünce geçmeye devam ederken gözlerimi yumdum ve derin bir nefes aldım. rüzgar suratıma sertçe çarparken başımda bir ağrı hissetmiştim.

ne kadardır oturuyordum ne kadardır düşünüyordum bilmiyordum ama artık dönme zamanımın olduğunu hissediyordum. kayalıklardan kalkıp yürümeye başlarken elimi cebime atıp yeniden çıkardım telefonumu.

dilara, hasan ve mertten; nerdesin, nerde kaldın? adlı çok fazla mesaj görmüştüm.
mertin yazdığı mesaja,

"yoldayım, geliyorum." yazdıktan sonra cebimden kulaklığımı da çıkarıp şarkı dinleyerek yürümeye başlamıştım.

villanın bahçesine gelmiştim, kapıya doğru yürüyordum. kapıya yaklaştıkça kapının önündeki sandalyelerin ordan ses geliyordu.

"bilmiyorum eren, yaptığım işe tüküreyim tamam mı." diye söyleniyordu sergen. adım seslerini duymuş olacak ki arkasını döndü. nasıl bir ifade ile baktığını şuan çok çözemiyordum.

"tahsin!" sesi duymamla beraber birinin bana sarılması bir oldu. bu dilaraydı.

"niye bakmıyorsun telefonlarına, mesajlarımza?

"merte yolda olduğumu yazmıştım." dememle herkesin gözü köşede duran merte döndü. mert telefonuna baktıktan sonra;

"yok, atmamışsın mesaj falan." demesiyle telefonumu çıkardım, whatsappa baktığımda internetimi açmayı unuttuğumu gördüm. mesajım bu yüzden ulaşmamıştı.

"internetimi açmayı unutmuşum."

"nerdesin sen?"

sergenin hesap sorar tavrıyla sorduğu soruya sinir olmuştum.

"biraz daha hava almak istedim sergen,  öncesinde birlikteydik zaten.'

"bir sorun yok değil mi?" demişti hasan.

"yok abi ne sorun olacak, ben ona kafanı topla demiştim ama yine başka birşey anlamış, niye yapıyorsun bunu tahsin?"

"birşey yaptığım yok, aksine kafamı toplamak için gittim."

sergenin oturduğu sandalyenin uzağındaki bir sandalyeye gidip oturmuş, ellerimi masaya yaslamıştım.

dilara da yanıma oturmuştu.
"çok korkuttun bizi."

"özür dilerim korkuttuğum için, dediğim gibi kafamı dinlemek istedim sadece."

"böyle mi kafa dinleniyor?" sergenin sorusuyla cidden sabrımın son damlalarında olduğumu hissediyordum.

"düşün dedin, düşünüyordum sergen.
ben böyle dinliyorum kafamı."

dilara yanımdan kalkıp sergenin susması için omzuna dokundu. ama sergen umursamayıp konuşmaya devam etti.

"ben böyle düşünme görmedim tahsin kusura bakma. hepimizi çok korkuttun, teknik ekibe haber verecektik nerdeyse. haber vermek için uğraşmamışsın bile, yaptığın sorumsuzluk."

"sorumsuzluk mu?"

kaşlarını kaldırıp hızlıca başını sallamıştı.

"tamam sergen, önemi yok artık, sonuçta artık yanımızda tahsin."

"bencillik yapıyor resmen, saatlerdir dört dönüyorum."

"ben mi bencillik yapıyorum?"

"dalga mı geçiyorsun benimle tahsin?"

daha fazla dayanamıyordum. dilara ve sergen dışında kimsenin duymadığına emin olduğumda;

"sen kendini tatmin etmek için resmen beni kullan, eğlen, yaşadığım duyguları olayları görüp benim nasıl etkileneceğimi düşünmeden kendi istediğin gibi davran, sorun olmasın. ama ben kafa dinlemek için kendimle yalnız kalayım, bu bencillik olsun öyle mi sergen?"

cümlelerim karşısında şaşırdığını gözle görürken bende şaşırmıştım çünkü içimden geçenleri kendime bile adam akıllı itiraf edememişken sesli söylemiştim. pişman olmuştum ağzımdan çıkanlardan.

sergen, bomboş gözlerini üstümde son kez gezdirdi. bakışları altında ezilip kaldım o an. ama şuan bunu yaşaması gereken kişi ben değildim.
üçümüzün de gerildiği o kadar hissedilirdi ki, yavaşça gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım.

diğerleri de yanımıza yaklaşırken,
"herkesten yine özür dilerim, korkutmak istememiştim."

"bizi de anla lütfen, korktuk senin için."

burcu'nun endişeli ve anaç ses tonuna karşı bir tebessüm gönderdim.

"düşünemedim bu kadar büyüyeceğini."

sergen hiçbirimize bakmadan, omzundaki dilara'nın elini indirip hızlı adımlarla villaya girmişti.

ben arkasından dolu gözlerle bakıyordum. yine istemeden onu kırmıştım sanırım. ama dilimi tutamamıştım işte. başıma ne geliyorsa bu düşük çenem yüzünden geliyordu zaten.

"çok korktu o, o yüzden öyle takılma sen ona."

eren yatıştırmaya yönelik sesiyle gelip omzumu sıvazladıktan sonra sergenin peşinden villaya girmişti.

"gel hadi dinlen biraz benim odamda, aynı odada kalmayın bu gece." demişti mert bana doğru ilerlerken.

ayağa kalktıktan sonra burcu ve dilara iyo geceler dedikten sonra, mertle birlikte villaya doğru ilerlemeye başlamıştık.

yine bir şeyleri toplamaya çalışırken, daha da batırmıştım.

ama hâlâ söylediklerimde haklılık payı olduğunu düşünüyordum.

bolum sonu.

GECEN BOLUM SERGEN BENI ASIRI SINIRLENDIRDI AMA UMURSAMADAN YAZMAYA CALISTIM.

kontrol etmeden atıyorum, bir problem varsa simdiden cook ozur diliyorum💓💓

how deep is your love, tahser (devam etmiyor.)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin