-Tavanla daha ne kadar bakışmayı planlıyorsun?
-Neden burada olduğumu ve kim olduğunu anlatana kadar...
-Bilsem başında boş boş beklemezdim zaten.
-Nasıl yani?
-Burası benim yatağım ve seni tanımıyorum.
Sorun şu ki hiçbir şey hatırlamıyorum.
Kahretsin ne yapacağımı bile bilmeyen bir aptalım.
-Bu gece burada kalsam bir sorun olur mu?
-Gemide kalmak istiyorsan benimle uyumak zorundasın çünkü başka yatak yok ve herkes uyuyor.
Şansıma tükürmeyi çok isterdim ama maalesef onu da yapamıyorum.
-Başka şansım yok sanırım.
Hafiften yana kaydım. Bir süre boş boş bana baktıktan sonra şapkasını çıkarıp yanıma uzandı.
-Adın nedir?
- Trafalgar Law. Bu geminin kaptanıyım.
-Anladım.
-Kendi adını söylemeyecek misin?
-Adımı hatırlamıyorum.
-Sana Rose diyeceğim o zaman.
-Neden?
Gözlerimiz kısa süreliğine buluştu. Ay ışığı yüzüne yansıyordu ve bu onu olduğundan daha çekici gösteriyordu.
-Adımız birbirine yakışsın diye...
Yanaklarım hafif kızardı bu normaldi ama gece olduğu için farkedeceğini sanmıyorum.
Şuanki durumdan hiç şikayetçi değildim. Sanki ait olduğum yerdeymişim gibi hissettiriyor.
Dışarıda hava kapalıydı ve yağmur yağıyordu. Üşüdüğüm için biraz ona yanaştım. Hareketlerinden onun da rahatsız olmadığını anladım. Hava çok soğuktu bu yüzden ona yakın durmaktan başka çarem yoktu. Sonunda rahat vermeyeceğimi anlamış olacak ki bana sımsıkı sarıldı.
...
-Kaptan uyanın artık sabah oldu-
Tayfadan biri neden sabah sabah kaptanını böyle uyandırıyor ve uyandıran kişi bir ayı mı bana mı öyle geliyor?Gece sarılarak uyumuştuk ama şu an kollarından ayrılamayacak kadar sıkı sarmıştı bedenimi. Yapabildiğim tek şey ayı ile boş boş bakışmaktı.
-Hey o kadar yaygara kopardı ve hala uyuyor musun? Kalk hadi sabah oldu ayrıca kemiklerimin kırılmasına ramak kaldı!
Gözlerini araladıktan sonra bana boş boş bakıyordu. Ne yaptığını hatırladıktan sonra kollarını bedenimden ayırdı. Telaşla bizi uyandıran ayıya döndüm.
-Hiçbir şey düşündüğün gibi değil o yüzden bizi burada asla görmedin.
Arkamı döneceğim sırada aklıma gelen şeyi anında söyledim.
-İnsanların odalarına bir daha pat diye dalma!
Ayı bana bakmak yerine başını Law'a çevirdi. Yanımdaki ikinci ayı başını sallayınca odadaki üçüncü vatandaşa veda etmiş bulunduk.
-Bunu söylemek yeterince utanç verici ama burada giyebileceğim bir elbise var mı?
Sinsi bir bakışla bana döndü.
-Benim elbiselerim var illa giyeceksen onları giyin. Şurada duruyorlar.
-Peki. Simdi arkanı dön ve sakın dikizlemeye kalkma!
-Bana emir verme!
-Verirsem ne olur?
Yanıma yaklaşmaya başladı. Kafasını eğdi, sıcak nefesini hissedebiliyordum. Kalbim maratona çıkmış gibiydi resmen. O ise hafifçe sırıtıyordu.
-Bence bu iyi bir cevap olmuştur ne dersin?
Kafamı sallamakla yetindim. Ona itaat etmekten başka şansım yoktu zaten.
-Güzel. Şimdi yüzümü yıkamaya gidiyorum ben dönene kadar zaten değiştirmiş olursun.
İşlerimi hallettikten sonra odadan çıktım. Mutfağın nerede olduğunu bilmiyordum bu yüzden tek tek kapıları çalmaktan başka şansım yoktu.Nerede olduğumdan emin değildim. Tam kapıyı çalacakken biri kapıyı açtı. Her kimse kucağına düştüğüm için iyi rezil olacağımı anlamıştım. Kafamı kaldırınca gördüğüm kişi nedense beni hiç şaşırtmadı.
-Beni bu kadar sevdigini bilmiyordum.
-Mutfağı arıyordum.
-Alt katta sağdan 2. oda mutfak zaten gürültüden anlarsın.
Bunları derken gözlerini benden kaçırıyordu.
-Tamamdır.
Mutfağa gittikten sonra kısaca kendimi tanıttım. Ardından yemek yedik ve bulaşıkları ben yıkadım. Bari bir katkım olsun.
Yakınlarda ada görünmeye başlamıştı. Gidecek bir yerim yoktu. Ne yapacağımı bilmiyordum. Gemiden indiğimde alışverişe gitmem gerektiği için ilk oraya gittim. Dönüş yolunda tayfanın denizcilerle savaşa girdiğini farkettim. Law çok meşguldü sanırım yorulmuştu ama arkasından biri geliyordu. Elimdeki alışveriş poşetlerini kenara bırakıp arkasındaki adamın karnına güçlü bir tekme attım.
-ONA DOKUNMAYI DENEME BİLE!
Herkeste ani bir sessizlik oluştu. Dediğimi herkes duymuştu. Bunu dediğime ben bile inanamıyordum. Elimden geldikçe denizcileri hakladım.Gemiye vardığımızda herkes bizim hakkımızda konuşuyordu. Ben ise arkalarında domates misali onları takip ediyordum.
Omuzumda hissettiğim el ile sağ tarafıma baktım. Law bana bakıp sırıtıyordu. Tanrım keşke o güzel suratına bir tokat atsaydım da içim rahatlasaydı ama yok bende o cesaret.
-Demek bana dokunmayı denememeliler bile.
Hayatımda hiç bu kadar kızarmamışımdır NET.
Gemiye döndüğümüzde doktora göründüm. Bana birkaç gün içerisinde hafızamın geri gelebileceğinden bahsediyordu. Keşke gelmeseydi. Burada olmaktan memnundum.
Akşam üzerimdeki fazlalıkları çıkarıp yatağa uzandım. Law'da dişini fırçalayıp yataktaki yerini aldı.
-Hakkımda ne düşünüyorsun.
-Güzel kızsın.
-Onu demedim.
-Tamam tamam. Korumacısın, sevencensin, utangaçsın bu yüzden seni seviyorum.
-Sana köpek gibi itaat etmekten nefret ediyorum ama yinede seni seviyorum.
Bunu der demez başıma şiddetli bir ağrı girdi. Sanki hayatım gözümün önünden geçer gibiydi. Anılarımı hatırlıyordum. Anılarımızı...Her bir anımda o vardı. Hayatım onunla geçmişti resmen şimdi hatırlıyorum ama neden bana seni hatırlamıyorum demişti ki...
-Law.
-Hm?
-Neden bana seni hatırlamıyorum diye yalan söyledin?
-Söyleseydim bile anlamayacaktın boşa zahmet etmeye gerek yoktu ayrıca beni hatırlamanı istedim.
-Seni unutmam mümkün mü aptal. Her şeyi hatırladım.
Sözlerimi bitirdiğimde dudaklarımızı buluşturdum. Onu öperken yüzüme sıcak nefesi çarpıyordu. Onu unutmam mümkün değildi. Ben onu her anımda sevmiştim. Ben ona aittim.