meydanın tam ortasında, tezgah açmış kuyumcuları gezerken tam önündeki altınlara gitti gözü. inceledi, bir gram altının ne kadar olduğunu bilemeyecek kadar bile uzak yaşıyorken dünyaya, umursamaz ve utanmazdı. eli altınlara gitti, avucuna bir kaç tane doldurup inceliyormuş gibi yaparken etrafına baktı. satıcıların hepsi müşterilerle ilgileniyordu, müşterilerin de hiç birinin kendisine yan gözle bile bakmamasına sevinerek sol tarafına çevirdi gözlerini. duvar kenarına yaslanmış, üzerindeki bol beyaz gömlek ve bol eşofmanla, ağzındaki sigara ve gözlerindeki sürmelerle onu izleyen çocuk havalı görünüyordu.
izlendiğini anlayıp altınları bıraktı. ya da öyleymiş gibi gösterdi. choi jisu, bu tür numaralarda bir numaraydı sonuçta, değil mi? kart numaralarıyla başlayan sevdası, şehrin en kalabalık ve popüler sokaklarında hırsızlık yapmaya cesaret edecek kadar büyümüş ve gelişmişti.
elleri paraşüt pantolonunun cebindeyken, biraz önceki çocuğun olduğu tarafa döndü. yoktu, gitmişti. gözlerini devirip, oradan ayrılmak için ara sokağa saptı. ıssız ve karanlık bir sokaktı. buradan neredeyse her gün geçerdi, yazın en sıcak zamanları, gökyüzü aydınlıkken bile karanlık olan bu sokağa aşıktı. bu sokağın, şartlar ne olursa olsun kendisi oluşunu ve farklı oluşunu seviyordu. dümdüz yürürken sokaktan çıkmak için dönmeye çalıştığında, omzunu durduran parmakları hissetti.
öfkeyle arkasına dönüp, on dakika önceki o dikkatini çeken çocuğun boynunu bir kolu altına aldığında şaşkındı.
çocuk sırıtıp kızın kolundan kurtulduğunda karşı karşıya geldiler.
jisu, kaşları çatıkken karşısında hâlâ gülmeye devam eden çocuğa sinir olmuştu.
"numaracı." dedi, etkilenmişti ses tonundan.
jisu, derince bir nefes alıp çocuktan uzaklaştığında konuştu. "anlamadım?"
çocuk sırıtmaya devam ederken etrafına baktı ve fısıldadı, "çaldın diyorum. mutlu musun, insanları dolandırmakla, numaracılıkla?"
bu sefer gülümseyen jisu'ydu. "gerçekten ne saçmaladığını anlamıyorum havalı çocuk ama gitmem gerek, bir dahakine rastgele insanları bu tarz yollarda arkalarından gelerek korkutma." diyip gidecekken tekrar çocuğun sesini duyduğunda duraksadı.
"minho."
jisu, çocuğa döndü. "ne?"
"sakai lee minho." jisu, gülüp çocuğa yaklaşırken rüzgar kırmızı saçlarını geriye okuttuğunda gözleri ortaya çıktı.
"demek korelisin."
minho, başıyla karşısındaki kızı onayladı. jisu, minho'nun gözlerine çektiği sürmelere ve arkadan yarısını toplayıp kahküllerini açık bıraktığı uzun saçlarını incelerken minho konuştu.
"öyleyim, savaşın ilk iki günü savaştım. yenilmeden iki gün önce ise buraya, tokyo'ya geldim ve yasak olduğundan anlaşılmamak için soyismi değişikliği yaptım." jisu, minho'nun sabırsızca geçmişini anlatmasına göz devirdi.
"tamam."
kızın umursamaz davrına hem şaşırıp hem gülerken, sırtını tamamen duvara yasladı minho.
"tamam mı? sen nesin böyle yahu, umursamaz utanmaz ağırlanmaz emo girl?"
"dalga geçmelerin bittiyse evime döneceğim, eren." minho'nun uzun saçlarına yaptığı karakter benzetmesiyle onu güldürürken gitmek için adım atmıştı ki tekrardan başarısız oldu.
YOU ARE READING
wild wild west, skz X itzy
Fanfictiondünya yanıyor, ve biz alevler içinde dans ediyoruz. skz x itzy ff. slow update. hyunchan, minlia