PETUNYA.

84 9 1
                                    


Genç kadın, yanaklarından süzülen yaşları uzun ince parmaklarıyla sildi. Bu kaçıncı geceydi ağladığı... Küçük beyaz penceresinde duran Petunyalar kaç kez şahit olmuştu kadının yıkılışına. Güçlüydü, ancak bu yıkılmaz olduğu anlamına gelmiyordu. Dört gözle beklemişti bu günü... Bilse bekler miydi? Beklerdi, pamuklara sarılmış yüreği vazgeçmezdi beklemekten. Ay'ın cılız ışığına ramen oturdu tüm gece penceresinde. Bekledi, içinde biriktirdiği umut bitmiyordu. Küçük beyaz saksıya uzandı. Mor Petunya'nın üzerinde gezdirdi parmaklarını. Bu hayatta ki en yakın dostuydu Petunyaları. Çok severdi, tek yıllık olan çiçekler, kadının ellerinde adeta ömürlük yaşarlardı. Şimdiye kadar eline aldığı hiçbir Petunya küsmemiş idi hayata. Kadın sevgisiyle beslerdi, göz yaşlarıyla sulardı Petunyalarını.

Her gün sesten uyuyamadığı küçük mahallesinde, bu gece çıt çıkmıyordu. Kadının iç çekişleri, uçuşan küçük yarasaların kanat çırpışlarıyla dans ediyordu. Kızarmış ela rengi küçük gözleri, meydan okuyordu zamana. Elbet dinerdi acısı, unuturdu bir gün yaşadıklarını. Kim bilirdi belki ölüm yanı başındaydı... Kalbinin acısı elbet dinerdi , peki ya zihnindeki hatıralar. Silinir miydi şuradan atlasa? hiç sanmıyordu kadın... O kadar şanslı değildi, ikinci kattaki penceresinden atlaması fiziksel acıdan başla bir şey vermezdi ona...

Kapısından geçen turuncu arabanın farları aydınlatmıştı gözlerini. Sabah olmak bilmiyordu, geceler uzamıştı adeta. Bu kaçıncı bekleyişti umuduyla. Bugünde suluyordu göz yaşları minik Petunyaları...

Arnavut kaldırımlarında duyduğu tok ses ile bakışlarını mahallenin girişine çevirdi kadın. Gelen kişinin kim olduğunu biliyordu, yine de bir umut bekliyordu. Kalbe söz geçirilmezdi değil mi? Elinde tuttuğu küçük fener ile birlikte mahallenin bekçisi belirmişti sokakta. Gözleri direk kadını bulmuştu, bekçi alışkındı kadının bekleyişlerine. İçi acırdı çoğu zaman, eve dönüşlerinde karısına anlatırdı kadının bekleyişlerini. Bugünde olmadı dercesine salladı kadın kafasını. Adam üzme canını dercesine cevapladı ve yoluna devam etti.

Düşmeye yüz tutmuş şalını, omuzlarına çıkarttı. Hayatından çaldığı kaçıncı gündü bu. Küçük dert ortağını aldı eline. Kıskanırdı Petunyalar bu küçük defteri. Yazmaya kıyamazdı kadın, onun hediyesini karalamaya kıyamazdı. Sahi kaç ay olmuştu görmeyeli? Yoksa sene mi olmuştu. Fikir yürütemiyordu... Kalbi de aklı da daha fazlasına dayanamıyordu. İşte bu saatlerde hep yalnızdı... Pardon, yalnız değildi, onun yakın dostları ellerinin altındaydı. Öylesine dinlerlerdi ki, çıtları çıkmazdı. Petunyaları... Kadim dostları...

Kırmızı defterin kapağını kaldırdı, bugünün tarihini dâhi bilmeye mecali yoktu kadının. Mürekkebe batırdı kaleminin kurumuş ucunu. Sararmış sayfalardan birini açtı kadın..

'' Sevgilim;

Kırgın değilim sana, gelmeyişine kızamıyorum. Gelmiyorsan vardır bir bildiğin... Var bir nedeni değil mi? Sen beni bırakmazsın sebepsiz yere. Biliyorsun değil mi? kızmıyorum sana. Haşa kızmam ben sana.. Kızamam ki.. kıyamam... Sen gittin gideli günleri, saatleri, tarihi unuttum... Aylar mı oldu, sene mi oldu bilmiyorum. Şu kadardır göremiyorum demiyorum hiç bir zaman. Ben senin gidişini sayamam sevgilim... Benim için gittiğin gün bugün. Gittiğinde zaman durdu. Takvimim hâlâ senin gittiğin günde duruyor. O yaprak asla çıkmayacak, biz o gündeyiz. Geldiğin gün ertesi günüyle devam edeceğiz. Bizim tarihimiz aynı günde duruyor. Hiç kaybımız yok, sadece insanlar önden gidiyor... Sakın üzülme, sana kızmıyorum.. Seni özlüyorum. Beni bıraktığın pencereden bakıyorum hayata... ''

Kadın bıraktı kalemini defterin arasına. Avuçlarını ağzına bastırdı, artık sessizce ağlamıyordu haykırıyordu adeta... Özenle ağlıyordu, komşularını rahatsız etmemeliydi... Kızmıyordu ona, özlemişti sadece...

PETUNYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin