***
Masada tek gülmeyen kişi ben olabilirdim. Aklımı yine düşünceler işgal etmişti. Bir az sonra Aras denilen adam masaya gelecekti. Daha yüzünü bile görmemiştim.
Her şeyi geçtim, onunla ne konuşacaktım? Niye evleniyordum ki?
Allahım bu ne çeşit bir kaderdi? Neden bu kadar acıydı? Kaderim dilleri
yakacak kadar acıydı,
dayanamıyordum.Karnım ağrımaya başlayınca yüzümü buruşturdum. Heyecandan da olabilirdi ama
İçim sökülüyormuş gibi hissettiriyordu. Ellerimi masa altından birleştirip karnıma bastırdım. Derin nefesler almaya çalıştım.Masadakilere göz gezdirdim. Hepsinin yüzü gülüyordu, Yoncanın bile.
"Noldu yenge? Pek mutlu görünmüyorsun." Kaşlarım çatıldı. Neden Demir gibi 'Lavinia' demek yerine 'yenge' diyordu ki. İçlerinden bir tek onun adını bilmiyordum ve bu sorudan sonra da öğrenmekten vazgeçmiştim. Madem bana 'yenge' diyordu, ben de ona bir hitap şekli
bulabilirdim."Neden mutlu olacakmışım Esmer çocuk?"
"Esmer çocuk mu?" Güldü.
Bu sırada masaya birisi yaklaştı. Görmemek için başımı eğdim çünkü korkuyordum. Ah, lanet olsun sadece garsonmuş. Bir an Aras geldi diye kalp krizi geçirecektim. Sahi, eninde sonunda gelecekti öyle değil mi? Peki ya neden korkuyordum? Utanıyor muydum? Bilemiyorum. Sanırım bunu sadece kendisi gelince anlayacaktım.
Garson elinde mantı tepsisiyle gelip esmer çocuğun önünde bıraktı. "Başka bir isteğiniz var mıydı efendim?"
"Var," Demir bana baktı.
"Senden başlayalım Lavinia, ne yemek istersin?" 'Lavinia' demişti. Demirle iyi anlaşacağımı hissediyordum.
"Ben.. yani, benim için farketmez aslında." Hayatım boyunca hiç bir konuda seçim hakkı vermedikleri için ne diyeceğimi bilemiyordum.
"Pekala, ortaya karışık söylüyorum."
Garsona sipariş verdikten sonra bir süre sustuk. Hepimiz farklı düşüncelerle kafamızı karıştırmış boşluğa bakıyorduk. Ayça yine parmaklarıyla oynuyordu, Yonca masaya vurarak ritim yapıyordu, Serap tırnaklarını yiyordu. Esmer çocuk ise telefonuna gelen bildirime bakıyordu. Aralarında en aklı başında olan Demir gibi gözüküyordu, fakat âsi tarzı her geçen gün beni korkutuyordu.
Hiç birinden çıt çıkmıyordu. Diğerlerini bilmiyorum ama ben dönüp dolaşıp şu evlilik konusunu düşünüyordum. Lanet olsun, evlendikten sonra bedenimdeki onca morluk ve kesik için nasıl hesap verecektim? Saygın iti bunu düşünmeyi unutmuş olabilir miydi? Sanmam. Zaten pekte umrunda değildim. Tek isteği benden kurtulmaktı.
"Merhaba millet!" Kalın bir ses kulaklarımda yankılandı.
Bakışlarım masadaydı. Hayır yapmayacaktım. Kafamı kaldırıp kimin geldiğine bakmayacaktım. Belki de başka masaya gidiyordur. Belki de bizle alakası olmayan biridir. Ah, lanet olsun neden bu kadar utangaçtım ki?
"Hoş geldin Dostum," esmer çocuğun ayağa kalktığını gördüm. Olamaz, kesin bu gelen Aras'tı.
Bir süre sonra herkes ayağa kalktı. Ben hariç.
Yonca bile kalkmış ve gidip Arasla el sıkışmıştı. Kahretsin, ne yapacaktım şimdi? Kalkayım desem yüzüne bakamayacak kadar utanıyordum. Kızardığımı hissettim. Bakışlarım masadayken bir anlık zaman dursun istedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tatlı Kader
Romance"Baba.. diye inledim, gelmedi. Belki o da isterdi beni burdan kurtarmak, ama yapmadı. İğrenç geçmişin izlerini bu sefer babam değil, yeni tanıdığım o kişi sildi. Tesadüfen hayatıma giren o kişi.."