Işıklar vardır geçmişte, renkler , sesler, hisler...
Hisler değişir, kaybolur terk edip gider, anılarda kalır.
Geriye kalan kırılmış un ufak olmuş bir kalptir .
O kalp artık ölmüştür.
Kalp ölür kırıkları kalır .
Kalp ölür korkuları kalır.
O kalp paramparça olur ve kırıkları bir ömür canını acıtır.Her yerden silah sesleri geliyordu.
Acıyla inleyen insanların sesleri, korku dolu çığlıklar.
Bütün bu karmaşanın tam ortasında bir masanın altında çökmüş kalmıştım.
Her yer zifiri karanlıktı. Öyle ki karanlık beni çepeçevre sarıyordu.
Karanlık nefes almamı engelliyordu sanki.
Beni boğuyordu. Ellerimin hatta bütün vücudumun titremesine hareket etmeme hatta düşünmeme engel gibiydi.
Karanlık sanki vücut bulmuş elleriyle bütün bedenimi, boğazımı sarıyordu.
Zaman duruyordu sanki.
En olmadık yerlerde bile.Her yer kan gölüydü, yere çökmüş ellerimi kulaklarıma bastırıyordum gözlerim kocaman açılmıştı. Bütün vücudum titriyordu.
O karanlığın içinden bir çift göz gördüm.
Feri gitmiş, boş bakan gözler.
Az önce yalandan sohbet ettiğim adam karşımda cansız bir vaziyette yatıyordu.Hiçbir tepki veremedim, sadece nefes almaya çalışıyordum, tam o esnada birisi kolumdan çekiştirip beni masanın altından çıkarttı. Dik durmamı engellemek adına elini sırtıma yerleştirdi ve eğik bir vaziyette beni oradan çıkarttı.
Artık Silah sesi yoktu, artık çığlıklar yoktu geride kalmıştı.
Artık karanlık yoktu sokak lambaları az da olsa aydınlatıyordu.
artık yanımda o vardı.
Çıktığımız kapının yanındaki duvara yaslandım ve nefesimi düzene sokmak için kendime süre tanıdım. Gözlerimi hafifçe araladığımda, bakışlarım onun endişeli bakışlarıyla karşılaştı. Serkan yine beni zor durumdan kurtarmıştı, benim için geri dönmüştü. Kaçmamıştı."Nil iyi misin? Hadi gitmeliyiz" Serkan onlara benzemiyordu korkularımı duygularımı biliyordu. Bu yüzden tam kaçarken ışıklar gidince benim için geri dönmüştü.
Kafamı salladım ve bulunduğumuz binanın bahçe duvarından atlayarak uzaklaştık.
Koşarak aşağı sokağa vardığımızda bizi o tanıdık beyaz araç bekliyordu.
Serkan öne ben ise arkaya bindiğimde hızlıca uzaklaştık.Uzun süren sessiz yolculuk nihayetinde bitmişti.
Tenha bir mahallede olan küçük bir eve varmıştık. İlk inen ben oldum ardımdan Serkan ve ilayda indi. Serkan bana bakmadan eve doğru ilerledi ve kapıyı açıp bana baktı.
Başıyla içeriye gelmem için işaret verdi ve açık kapıda benim geçmemi bekledi.
İçeride beni neyin beklediğini biliyordum.
Üzerimdeki siyah elbisenin eteklerini düzelterek eve doğru ilerledim.Girer girmez kötü bir koku beni esir aldı.
Karşımdaki üçlü koltukta son derece şık giyinmiş elinde sigarasıyla cem beni bekliyordu.
Beni görünce eliyle yanına yaklaşmamı işaret etti. iki büyük adımla önünde durdum.
Sigarasından bir nefes daha çekti ve küllükte söndürdü.
Ağır ağır ayağa kalktı, kısa birisi olmamama rağmen benden uzundu .
Korkmadığımı belli edercesine çenemi kaldırarak direkt gözlerinin içine baktım.
Bir anda bana tokat attı sarsılmadım bile hala dimdik ayakta duruyordum sadece başım yana dönmüştü. Bu tepkiyi zaten tahmin ediyordum.
Hareket etmedim tokadın etkisiyle başımın döndüğü noktaya bakmaya devam ettim .
Cem bağırıyor çağırıyordu, onu dinlemeye tenezzül dahi etmedim.Sıkıca çenemden kavrayarak ona bakmamı sağladı. "kiminle konuşuyorum acaba? Senin yüzünden her şey mahvolabilirdi! İşaret verildikten sonra hala ne halt yiyordun orda acaba?" Cevap vermedim, inatla gözlerinin içine bakmaya devam ettim. "Serkan senin için dönmeseydi neler olabilirdi haberin var mı senin! Seni öldürmezlerdi " alay edermişçesine sinirle güldü "o kadar kolay değil küçük hanım" demek istediğini anlamıştım. Hala gözlerinin içine bakarken hafifçe gülümsedim.
Daha fazla onu tiye almama dayanamamış olacak ki az öncekine nazaran daha sert bir tokat attı. attığı tokadın etkisiyle yere savruldum. yere eğdiğim başımı kaldırıp da onun iğrenç suratına bakmak istemedim. çarpan kapının sesinden anladığım kadarıyla cem evden ayrılmıştı.serkanın yardımıyla koltuğa oturduğumda ilayda da yanıma oturmuştu. "cemin akıl hastanesine yatırılması lazım." Dedi. Güldüm ama gülmem yanağımdaki sızlama nedeniyle kısa sürdü. benim şimdi fark ettiğim yanağımdaki morluğu serkan benden önce fark etmiş olacak ki bana buz getirmişti. "teşekkür ederim." Diyerek bana uzattığı buzu alıp yanağıma tuttum.
"Neredeyse her şeyi mahvediyordum." serkan sandalyeye yerleşirken "kendine yüklenme, olanların hiç biri senin suçun değildi." İlayda omzuma kolunu atıp "serkan haklı güzelim. kabul serkan senin için geri dönerek kendini tehlikeye soktu, ama senin yüzünden değil senin için." Gülümsedim. "Bunun iyi hissettirmesi mi gerekiyordu?" ilayda yüzünü buruşturarak benden uzaklaştı. Onun bu tepkisi beni güldürmüştü.
Yaklaşık bi on dakika sonra evde nefes alamadığımı fark ettim ve kendimi, saati umursamadan dışarıya attım. Gecenin sessizliğinin hakimiyet kurduğu sokaklarda yürürken, hışırdayan yapraklar ve benim adım seslerimden başka ses yoktu. Kafamda onlarca düşünce bağırıyor çığlık atıyordu. Sanki kafamda onlarca kişi vardı ve hepsi ayrı bir ağızdan konuşuyor, bağırıyordu. üzerime gelen bu düşüncelerden nefes alamadığımı hissettim, sanki okyanusun içindeydim, çırpınıyordum ve başımı gökyüzüne kaldırdığımda biraz olsun nefes alabilecekmişim gibi başımı gökyüzüne kaldırdım ve sakinleşmeyi ümit ettim.
hava serindi ve yağan yağmurun etkisiyle toprak kokuyordu. Çok sevdiğim bu havada düşüncelerimle baş etmeye çalışarak yürüyüşüme devam ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son nokta.
SonstigesHer şeyi bile isteye mahvetmiştim. Belkide bu bir intihardı. Kim bilir belkide bir hayatın kurtuluşu. Belki de bir sürü hayatın son buluşu.