jisung: BILIYORUM bu dunya sacması bi sey ama tepki vermeden once dusun lutfen bu kadar kotu halde olmasam yazmazdım zaten
minho lutfen yardım edebilir misin
minho: ederim
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
(♡)
lee minho.
"bunu yaptığına inanamıyorum, gerçekten."
"uzatma da al şu çantayı, yere düşeceğim şimdi."
jisung'un huysuzca söylenerek uzattığı ilk yardım çantasını elinden alıp diğer elinden tuttum sıkıca. düşmesini istemem çünkü, anlıyorsunuzdur umarım.
"tanrım, küçükken tırmanmak daha kolay oluyordu."
sonunda balkonuma ayak bastığında elini beline atıp gerinmeye başladı. "yaşlanmış mıyım, anlamadım ki... oh! balkonda değişiklikler yapmışsın."
bir anda dikleşip heyecanla yeni yerleştirdiğim kitaplara doğru ilerledi. ben de sırtımı kapıya yaslayıp onu izledim sadece.
"ne kadar fazla kitap almışsın, okumayı herkesten çok seviyorsun resmen." elini kitaplarımın üzerinde gezdirdikten sonra bana döndü. "konuşmayalı çok gelişmiş olmalısın lee minho, tebrikler!"
dalga geçer gibi bir hali yok, bu kadar kaba konuşması yeni kişiliğinin ona getirdiği bir eksi olmalı. bunu görmezden gelebilir miyim? sanmıyorum. geliyormuş gibi yapacak mıyım? elbette.
"sen gittikten sonra çok fazla boş zamanım oldu." dedim geçiştirir gibi. o da bakışlarını keskinleştirip bana doğru adımladı ve elini saçlarıma geçirdi hemen.
ani temasıyla nefesim kesilse de o yarama bakmaya çalışırken sakinleşmeye çalıştım. elimde tuttuğum çantayı gereğinden fazla sıkıyordum avcumun içinde.
"ben hiçbir yere gitmedim." dedi sessizce. "içeriye geçelim, yaranı incelemem lazım."
hiçbir yere gitmedin zaten jisung. tam karşımda durmana rağmen sana gelemedim ben, buna izin vermedin çünkü.
"gittin." dedim sadece. ardından bir cevap beklemediğimi belirterek odama geçtim. birkaç saniye sonra peşimden geldi ve benim yaptığım gibi yatağımın yanındaki koltuğa oturdu.
"bakalım... fazla derin değil ama birisi kafanı tutup birkaç saniye boyunca duvara sürtmüş gibi." yüzü tam yüzümün karşısındayken zar zor yutkunmaya çalıştım. o da odağını hiç kaybetmeden konuşmaya devam etti.
"zaman geçtikçe üzerindeki kan kurumuş, ardından yanında yeni bir yara açılıp kanamaya başlamış. böylece uzun bir süre iyileşmeyecek bir yaraya sahip olmuşsun."
bakışlarımı gözlerinden çekmedim o konuşurken. saçımdaki elini aşağıya indirip çantaya uzandı ve minik bir sargı bezi çıkardı içinden.
"gerek yok o kadarına." dedim kafamı geriye doğru çekerken. o da sinirli bir şekilde omzumdan tutup gözlerini gözlerime kitledi. "var."
"yok." dedim biraz inatlaşarak. çantanın içindeki yara bandını işaret ederek konuştum. "şu işimi görür."