Güzelce uyu aşkım. Bütün rüyalarda ve bütün gerçekliklerde, ben sevmek için hep seni arıyor olacağım.
*******
Adımlarımı yavaşça durdurdum. Bir yandan gelen Kim Taehyung, önümde Park Chanyeol ve iki saniye önce cebimde titremeye başlayan telefonum varken durum tamamen ümitsizdi. Bitmişti, bundan sonra kalan hayatımı hapislerde geçirerek tüketecektim. Işığı bir daha görmeyecektim. Bu düşünce başımı öyle bir hızla döndürdü ki ayaklarım birbirine dolandı. Yarı kapalı gözlerimle önümde tutunacak bir dal varmış gibi elimi öne doğru uzattım. Ama önümde ki tek varlık bana doğru öfkeli bir şekilde gelen güvenlikti. Kel kafası ay ışığında komik bir şekilde parlıyordu.
Diğer boşta ki elimle başımı kavradım. Yer çekimine yenik düşerek yüzümün yere yapışacağına o kadar emindim ki son saniyelerde aklımdan geçen tek şey yüzümü korumaktı.
Mesai yapan hayal gücümün aksine güçlü kollar daha ben yere düşmeden önce bana sıkıca sarıldı. Öyle bir sıkı sarıldı ki nefes alamadım. Göğüs kafesim, göğüs kafesine güçlü bir şekilde yapıştı. Kalp atışlarının hızını kendi göğsümde hissedebiliyordum.
Kaçmayayım diye bu kadar sıkı tutuyordu lakin kaçacak bir deliğim dahi yokken beni bu kadar sıkı tutması anlamsız geldi. O çok parası olan bir adamdı bende 65 kilo zayıf bir genç.
Nereye gidebilirdim ki?
Yine de aklım her şeyi kabullenmeyi reddederek söyleyecek temiz bir yalan düşünüyordu Doğrusu ne hırsızlıkta, ne yaşamakta, ne de hayatta başarılıydım. Ama konu yalan olduğu zaman üstün bir başarım vardı.
Taehyung beni omuzlarımdan tutarak geriye doğru çekti. Öyle hızlı çekti ki dönen başım hareketleri ile çok daha kötü oldu. Birden olduğum yerde kusacağımı zannettim. Bunu yaparsam ekstra 5 yıl falan yatacağımın farkında olduğum için dudaklarımı birbirine sıkıca bastırdım.
Diğer yandan uygun bir yalan arıyordum.
Uygun bir yalan, uygun bir yalan..
"Efendim. Yemin ediyorum hiçbir şey göründüğü gibi değil. Her şeyi Yoongi ayarladı. Benim bir suçum yok."
Yüzünde dediklerimi dinlediğine dair bir ifade yoktu. Sanki dikkati başka bir şeydeydi ama bana odaklı gözleri dikkatinin yine bende olduğunu gösteriyordu. Bendeyken aslında bir nevi bende değildi. Çıplakmışım gibi hissettiren kop koyu gözleri dudaklarıma kaydı, dudaklarımda fazla oyalanmadan gözlerime, oradan da burnuma. Sanki arabasında ki parçaların tam olduğuna emin olmaya çalışan bir galerici gibi yüzümü karış karış gezdi. Bu daha fazla dehşete düşmeme sebep oldu. Artık buradan kaçsam bile asla yüzümü unutmayacaktı.
Beni yinede bulacaktı. Dudaklarımdan ağlamaklı bir ses döküldü. Bu gün daha kötü olabilir miydi benim için?
Eğer böyle olacağını bilseydim yemin ediyorum o yataktan kalkmazdım.
"Ian." Omuzlarımı her an ellerinin arasından uçup gidecekmişim gibi tuttu. Sesinde ki garip acizlik ve sert tutuşu tamamen birbiriyle çelişiyordu. Ya yüzü? Sert duruşu ile bütün gözleri korkutan beden, neden bir hırsızın önünde böylesine 10 yaş yaşlanmış duruyordu?
Başta hiçbir şeye anlam veremedim. Neden bu kadar çökmüş gözüktüğü ya da neden beni böylesine içine çektiği benim için tam olarak x'i bulun sorusuydu. Ama sonra, belki de her şeyi itiraf etmem için bana yumuşak davrandığı aklıma geldi. Her şeyi bana iyi davranarak itiraf ettirecek ve beni öylece hapse attıracaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Berceste/Taekook
FanfictionJungkook, Kim Taehyung'un ölen sevgilisine çok benziyordu. * Bir senin gözler beni anlar; elimde değil. Görür görmez deliren ihtiyaçlar; elimde değil. Düşerken son bir kez yalana; benimsin benim, Yalansan yalanı severim; elimde değil.