Varsın böyle geçsin yalancı günler.
Varsın canımı alsın yine yalnızlık.
Kokunu verirken vazomda güller,
Yıkar mı sandın beni bu yalancı ayrılık?********
"Nişanlınıza da aynı şeyi mi söylediniz?"
Bir insanı sevdiğiniz zaman onun bütün hallerini ayrı ayrı sevmek zorunda kalıyordunuz. Mutlu olduğu zamanlar hoşunuza gidiyorsa, üzgün olduğu, sinirli olduğu ya da stresli olduğu zamanların da hoşunuza gitmesi gerekiyordu. Bir kere aşık oluyordunuz. Onun verdiği her ana da aynı aşkı vermeliydiniz. Mesela ben. Gülen dudaklarına ne kadar hasta olursam olayım, kaşlarını çatmış hali de benim için bambaşka bir zevkti. Öyle sevimli görünüyordu ki sırf bu şekilde görebilmek için onu kızdırma hissiyle dolup taşıyordum.
Tabi şu an hariç. Yanlış bir şeyler söyleyip masadan kalkıp gitmemesi için bu günlük onu kızdırma işlemini başka bir güne erteledim.
"Nişanlım kimmiş?" Elimde ki menüyü masaya doğru bıraktım. Bakmam çok anlamsızdı. Buraya o kadar çok sık gelmiştim ki artık ezbere sayabileceğim kadar fazla yemek çeşitini biliyordum.
Ellerimi masanın üzerinde birleştirdim. Hâlâ kaşlarını çatmış bir şekilde söylediklerimi anlamaya çalışıyordu.Beni dövecek gibi görünmesine rağmen onu bu denli sevimli bulmam ne kadar hastalıklı bir adam olduğumun kanıtı olmalıydı.
"Nişanlınız. O gün beni görüp sahneden inmeseydiniz şu an yanınızda olacak kişi."
Dilimi yanağımın içine doğru sürttüm. Düşünüyormuş gibi kısaca gözlerimi kısmam onun çatık kaşlarını daha kötü bir hale soktu. Anlında metrelerce öteden bile fark edilebilecek bir V işareti vardı.
Son anda aklıma gelmiş gibi başımı salladım. Elbette başından beri Jiminden bahsettiğinin farkındaydım. Lakin bu konudan olabildiğince uzak durmak istiyordum. Benim için bile karmaşık ve ne yapacağımı pek bilmediğim bir konuydu. Ona nasıl anlatabilirdim bunu?
"Jimin benim nişanlım değildi Jungkook. Kendi ağzınla söylüyorsun, yüzükler takılmadan o sahneden indim."
"Evet ama. Sonuçta onu sevi-"
İşaret parmağımı havaya kaldırdığım an kelimelerini tuttu. Çatık kaşlarının yerini aralanmış şaşkın dudakları aldı. Sinirli halini sevdiğimi söylemiştim değil mi? Unutun bunu, şaşkın hali için yapamayacağım hiçbir şey yoktu.
"Kim onu sevdiğimi söyledi? Bir yerlerde birkaç kare fotoğrafımızın görülmesi ya da duyduğun haberler onu sevdiğim anlamına gelmez. Bizim gibi insanların dünyasında evlilik politiktir. Politikaya uydum fakat bu daha sonra bana mantıklı gelmedi."
Açıklamamdan sonra diyecek hiçbir şey bulamadı. Sessizce ellerini masanın üzerine bıraktı. Annesinden azar yiyen bir çocuk gibi sandalyesinde ufalması gülmek istememe sebep oluyordu.
Ki bu benim için oldukça büyük bir olay sayılabilirdi. Onu görmeden önce en son ne zaman güldüğümü dahi hatırlamıyordum. Günlerim şirkette kağıt işleri ile uğraşmak, Jiminin yanında evcilik oynamak ve arada kötü adam olmak arasında gidip geliyordu. Hiç böyle mutlu olduğumu hatırlamıyordum.
Başımı ne zaman ona çevirsem hâlâ aynı şaşkınlığı yaşıyordum. Hâlâ aynı şekilde kendimi sorguluyor, gerçekten gömdüğüm kişinin Ian olup olmadığını düşünüyordum. Tanrı diye bir şey olduğuna inanmıyordum şayet inansaydım oldukça adaletsiz olduğunu düşünürdüm.
"Neden peki?"
Düşüncelerime daldığım için ne sorduğunu pek anlayamadım. O da bunu fark etmiş olacak ki derin bir nefes aldı. Göğsü şişti, kaşları yine o çok sevdiğim çatık haline döndü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Berceste/Taekook
FanfictionJungkook, Kim Taehyung'un ölen sevgilisine çok benziyordu. * Bir senin gözler beni anlar; elimde değil. Görür görmez deliren ihtiyaçlar; elimde değil. Düşerken son bir kez yalana; benimsin benim, Yalansan yalanı severim; elimde değil.