09

106 14 3
                                    

İnanma istersen yıldızların yandığına, Güneşin döndüğüne inanama.
Doğrunun ta kendisini yalan bil,
Ama seni sevdiğime inan Ophelia.

*****

Doğru hissettiriyordu.

Bunu açıklayacak herhangi bir kelimem yoktu. Sanki bir matematik problemi çözüyordum ve çıkan sonuçtan emindim. Bir yapboz parçasının son parçasını doğru yere yerleştirmiştim. Doğruydu. Oldukça da iyi hissettiriyordu.

Kollarımın arasında ki adamı odanın köşesine rastgele atılmış gibi duran yatağın üstüne doğru bıraktım. İlk başlarda beyaz renginde olan bu yatak şimdi kırık beyaz rengine bürünmüş, ikimize ev sahipliği yapıyordu. Yemin ediyorum öylesine sert, öylesine arzu doluydum ki bu kirli yatak bana çok fazla şey vaad ediyordu. Yerde dahi olsak bunu yadırgamak benim için açgözlülük olurdu.

Jungkook'a sahip oluyorum. Bir de yatağı mı dert edecektim? Hah.

Altımda küçücük kalmıştı. Böylesine küçük, sağlıksız ve zayıf bedeninin beni ne kadar mahvettiği düşünülürse  bana yapabileceği herhangi bir şeyin hayatımı nasıl kaydırabileceğini hayal etmek hayal gücümün ötesindeydi.
Parmaklarımı incecik beline doğru sardım. Tenine değen parmaklarım ateşe dokunmuşum gibi yandı. Sıcacıktı. Kendimde daha fazlasını yapmanın gücünü bularak ellerimi tişörtünden içeriye doğru kaydırdım. Anında kollarını boynuma doğru doladı. İncecik parmakları kadifeden bir nesneyi tutuyormuş gibi saçlarımı sardı. Dudaklarına yöneldim.

Orada. O kirli, pis ve eski yatağın üzerinde yeni yetme ergenler gibi öpüştük. Dillerimiz saniyelik olarak birleşti ve ayrıldı. Birbirine çarpan dişlerimiz doktorumu memnun etmeyecek kadar sertti. Öpüştük ve öpüştük. Lügatimde öpüşmek dışında bir kelime kalmayana dek onun tadına baktım. İnsancıl özelliklerim nefes almak isteyene dek dudaklarında asılıydım.

Nefes almak için saniyelik geri çekildiğim zaman gözlerim gözleriyle buluştu. Dağınık duruyordu. Onu bu denli dağıtan kişinin ben olması, tatlımın üstüne eklenen sos gibi hissettirdi. Her şeyin tadını daha güzel yapıyordu.

Yüzüne bakakaldım. Bunu her daim söylüyorum biliyorum. Ama çok güzeldi. Gözleri, burnu, dudakları..

Bir de Tanrının adeletli olduğunu söylerler. Güzel olan her şeyi Ian'a vermiş, diğer insanları ise çirkin olan her şeyle kutsamıştı. Bunun neresi adaletti?

"Taehyung." Gözlerinde baygın bir ifade ile yüzümü inceledi. Alkolden dolayı kızarmış yanakları, benim gibi tehlikeli bir adama çok şey vaat ediyordu. Onu izlememden rahatsız olmuş gibi yavaşça gözlerini kapattı. Parmakları tekrar saçlarıma dolanmasaydı, beni gözlerinden mahrum bıraktığı için öfkelenebilirdim.

"Bebeğim."

Evet bebeğim. Benim bebeğim. Bunda bir sorun göremiyorum.

"Taehyung."

Tek kaşımı kaldırdım. Dudaklarında olmadığım her saniyeyi vakit kaybı sayıyordum.

"Bebeğim?"

"Telefonun çalıyor."

"Anlamadım?"

Kaşlarımı çatmamla gülümsedi. Dudaklarının arasından çıkan kıkırdamanın beni öldüreceğini düşündüm. Ben Kim Taehyung. Nice silah yaralarından sağ çıkmış, araba kazalarından kıl payı kurtulmuştum. Ama şimdi bir gülüşe teslim oluyordum. Bütün silahlarımı bırakıyor, kendimi güzelliğine siper ediyordum.

Kaşlarımı daha derin çattım. Gözleri kısa bir anlığına anlımda ki oluşan kırışıklıklara kaydı. Dudakları konuşmuyordu. Lakin kısa bir anlığına yaşımı düşündüğüne yemin edebilirdim. Yaşım onun için çok mu fazlaydı?

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: May 07 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Berceste/TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin