İlk iş günümün sonuna gelmiştim bile. İş arkadaşlarım da öyle kasıntı tipler değildi, samimilerdi bana karşı. Ortama ayak uydurmakta zorluk çekmedim bu yüzden. Özellikle de bugün tanıştığım Ahmet isimli çocuk çok yardımcı oldu. Çok komik ve eğlenceli biriydi. Sanki bizimkiler gibi onu da yıllardır tanıyor gibiydim. Hem muhabbet etmiş, hem de beraber çalışmıştık. Bana makineler konusunda da yardımcı olmuştu. Her ne kadar Mustafa gelip olay çıkarsa da. Adım gibi biliyordum ki, kıskançlıktan kudurduğu için böyle yapmıştı. Ardından kendi yavuklusu ortama damlamıştı. Sürekli beni dengesiz ilan eden beyefendi hayatına bir şekilde devam ediyordu. Onun derdi ben değildim belli ki. Onun derdi terkedilmenin acısını çıkarmak istemesiydi. Ki haklıydı. Suçluydum. Sonuna kadar yargılaya, acı çektire bilirdi bana. Ama yalan bir hayatın içine kendini hapsetmesini kabullenemiyordum. Belki de ben onun için yanlış insandım. Olsun, o insan ben olmasam bile mutlu olmayı sonuna kadar hak ediyordu. Bu şehri terk etmem de onun mutluluğu içindi. Çünkü biliyordum. Beni nefretle anarak, kötü belleyerek unuturdu zamanla. Ama kırık kalbi babasından alacağı bir darbeyi daha kaldıramazdı.
Öğlen yemeğinden önce Yağız aramış, Ege'nin evinin adresini sormuştu hasta ziyareti için. Ona Ege'nin bizim evde kaldığını söylemiş ve davet etmiştim nezaket icabında. Davetimi kabul edip akşam iş çıkışı beni alacağını söyledi. Yağız'la eskisi gibi takılmam sanki eski hayatımı dejavu olarak gözlerimin önüne getiriyordu. Keşke zamanı geriye ala bilsem ama imkansız.. O gece kalsam ve mücadele etsem, değişir miydi ki her şey? O da benimle gelir miydi ya da herkesten uzak mutlu bir hayat sürebilirler miydik? Bunlar sadece bir hayaldi benim için...
İş çıkışında onu bekletmeden çıkmıştım. Yanına geldiğim anda bana sıkıca sarılmış, kollarını sırtıma dolamış ve kafasını boynuma gömmüştü. Ben de onun sarılmasına karşılık vermiş, elimle sırtını sıvazlamıştım. Bir kaç saniye öyle kaldıktan sonra kulağıma eğilip "Çok özlemişim" diye fısıldadı. Yağızın her zaman bana bağlı olduğunu biliyordum. Çünkü kendimizi bildik bileli hep beraberdik. Bir birimizin tek arkadaşıydık. Hayatlarımız, acılarımız ve onlarla baş etme yöntemlerimiz de aynıydı. Bu yüzden bizi bir birimizden başka kimse anlayamazdı. Ama bir kere de olsun acılarımızı sesli bir şekilde dile getirmeye gerek duymamıştık. Kelimelerle değil, bizi biz yapan suskunluğumuzla anlaşmıştık.
"Anneannen rahatsız olmaz, umarım. Emrivaki yapıyorum böyle." araba kullanırken arada bakışları bana kayıyordu.
"Sorun olmaz tabii ki. Zaten seni tanıyor. Bir kaç kere bizim evde karşılaşmıştınız, hatırlıyorsan." Bizim ev derken garip hissetmiştim. Aslında ne o zamanlar ne de şimdi sahiplenmiştim babamın kendisi gibi karanlık evini.
"Evet, hatırlıyorum. Bu mahallede olduğunu bile bilmiyordum ama. Sen Egelerle çok eskiden beri arkadaştın o zaman." Yağız bizim mahalleye hiç gelmemişti. Ki zaten teklif etsem de bu tarz mahallelerde takılmak tarzı değildi malum. Mustafa'nın nişanına gelmesine de çok şaşırmıştım. Onların yıldızı hiç barışmamıştı. Bu yüzden hiç ikisiyle beraber vakit geçirmemiştim.
"Çocukluğumdan, annem öldükten sonra daha sık gelmeye başladım buraya. O zamanlardan beri tanışıyoruz ama arkadaşlığımız beş yıl falan oldu." Ege hiç sorgulamadan gecenin bir körü yaralı şekilde kapısına gelen adamı kabul etmiş, yaralarını sarmış iyileştirmişti. Sacit ve Yakup da yeni hayat kurmasına yardımcı olmuştu. Yetmemiş o gitse de anneannesine göz kulak olmuşlardı. Kalbi de kemikleri gibi kırık olan o adam asla bu üç adamın hakkını ödeyemezdi.
"Sizin hastanedeki hallerinizi izlerken bizim eski zamanlarımızı hatırladım." Eve varmamıza çok az kalmıştı. Hızını yavaşlatıp bakışlarını bana çevirmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yin&Yang •boyxboy•
FanfictionDünyada her şeyin zıt varlığı bulunmaktadır. Bu iki zıt kutup hem birbirlerinden çok uzaklar, hem de aralarında bir o kadar kopmaz bağlar vardır. Biri diğeri olmasa anlamını yitirir, ancak birbirlerini iterken aynı zamanda çekerler ve bu zaman eşs...