Yüzü kan içinde kalan Yağızı yerde bırakıp merdivenlerden ikişer üçer hızla inip yan bahçeye, basketbol sahasının önüne gelmiştim. Ben hırsımı alamayıp kendim de fark etmeden üstüne çullanmış, yorulana kadar yüzüne vurmaya devam etmiştim. Cüssem zayıf olsa, boyum ondan uzundu. Bu da bir tık avantaj sağlamıştı galiba. Ya da sinir krizi geçirince Yağızı göremeyecek kadar gözüm dönmüştü. Fazla ileri gitmiştim ve bunun farkına insanlar bizi ayırınca farkına varmıştım. Zorla ondan çekip uzaklaştırdıklarında ellerimin de kana bulaştığını fark etmiştim. Bu zamana kadar kimseye bu kadar sert çıkışmamıştım. Ya da çıkışamamıştım eski okulumdaki düşmanlarımın çete gibi olması yüzünden.
***
Üstümde Mustafa'nın bana dar olan okul gömleğiyle kapıya ilerleyecekken çantamı almayı unuttuğumu fark etmiştim. Geri dönüp dolaptan çantamla telefonumu aldığımda Yağız ve Vera'nın bir ton cevapsız çağrısıyla karşılaşmıştım. Yağız yaptığını ballandırarak anlatmak için, Vera da her zamanki kontrolcü sevgili triplerine girdiği için aramıştı muhtemelen. Yoksa kimse benim geceyi nerede geçirdiğimi, başıma bir şeyin gelip gelmediğini, nasıl olduğumu gerçekten önemsemiyordu. Bir tek annemin hatırasını yaşatan anneannem vardı. Onunla da babam annemle ilgili her şeyden beni uzaklaştırmaya çalıştığı için çok az görüşüyorduk. Baba denen adam ortalıktan bir ay kaybolsam aramazdı. Zaten eve uğradığı yoktu iş seyahatlerinden. Ülkede olduğu zaman da bir şey fark etmezdi. Bazen eve uyumak ya da beni kontrol etmek için uğrar ve giderdi. Böylece hayat boyu yalnızlığa alışmıştım. Babam hep bu hayatta en önemli şeyin güç olduğunu söylerdi. Çünkü ona göre güç demek para ve saygı demekti. Hayattan mutluluk, aşk ve dostluk istemek onun için hayalperestlikti. Halbuki biz insanlar bu dünyaya güçlü olmak için değil, mutlu olmak için geliyorduk.
Bir saate çıkacağım için arabanı garaja değil evin önüne park etmiştim. Sabah saat sekizi geçtiği için yardımcımız Güllü teyze evde olmalıydı. Ben kapıyı açtığımda seslenmeyi düşünürken onunla karşılaşmıştım holde.
"Öldüm, öldüm, dirildim. Sen nerelerdeydin evladım?" Yaşlı kadının siyah saçları dağılmış, gözleri uykusuzluktan çökmüştü. Beni gördüğü an kapının önünde bana sarılmıştı. Güllü teyzenin bana böyle sıcakkanlı ve anaç davranması çok garip hissettiriyordu her defasında. Annemle yaşayamadığım anları hatırlıyor, duygulanıyordum. Aynı zamanda Güllü teyzeden yıllarca anne şefkati görmem ona sonsuz minnet duygusu beslememe sebep oluyordu.
"Bir yanlış anlaşılma oldu. Okulda kilitli kaldım." Kollarını benden ayırıp üzerime baktı. Muhtemelen Mustafa'nın bana bir beden küçük gömleği ve eşofmanım yüzünden komik duruyordum.
"O nasıl oldu, oğlum? Geç içeri, açsındır sen şimdi. Bir yemek ye, sonra duş alıp üstünü değiştirirsin." Çantamı kapı girişinde bırakıp Güllü teyzenin olayları duyduğundaki tepkisini merak ederek kollarımı boynuna sardıktan sonra beraber mutfağa geçtik.
"Hiç sorma ya, teyzem. Yağız eşeği yüzünden. Başkasını tuzağa düşürmek isterken beni de ateşe attı." Güllü teyzeye her şeyi rahatlıkla anlata biliyordum. Babamın karşısında diğer çalışanlar gibi beni satmıyordu. Yanında ne yaşanırsa yaşansın, ne anlatırsam anlatayım aramızda kaldığını biliyordum.
"Bu gömleğin hali ne peki? Bir gecede çekmedi herhalde?" Neredeyse gömleği unutuyordum. Aslında gömleği Mustafa'ya geri verme derdim olmasa okula da geri dönmezdim bugün. Bugün hafta sonuydu, gelecek haftaya kalmasını ve zor duruma düşmesini istemezdim.
"Gömlek benim değil, Güllüm. İyi hatırlattın. Rica edersem ben çıkana kadar bunu yıkayıp kurutmayı yetiştirebilir misin?" Masaya getirdiği sandviçlerden birini alıp ısırıp bırakmıştım. Onun yetiştirmesi için üzerimdeki gömleği değiştirmem gerekiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yin&Yang •boyxboy•
FanfictionDünyada her şeyin zıt varlığı bulunmaktadır. Bu iki zıt kutup hem birbirlerinden çok uzaklar, hem de aralarında bir o kadar kopmaz bağlar vardır. Biri diğeri olmasa anlamını yitirir, ancak birbirlerini iterken aynı zamanda çekerler ve bu zaman eşs...