Yorgunluk ve stresle geçen iki günün ardından nihayet Ege'yle birlikte hastaneden eve doğru yola çıkmıştık. Yağız hastanenin önünde bizden ayrılmıştı. Ege'nin sorgu sual mesaisi eve dönerken arabada başlamıştı. Ona Yağız hakkında sadece bir kez içki masasında dertleşirken bahsetmişti. Eski Sercan'ın nasıl biri olduğunu, hayatını merak etmişti doğal olarak. Eski arkadaşından bahsetmesi sorun değildi ama konu eninde sonunda babasına, eski sevgilisi olan o lanet kıza geliyordu. Eğer mevzuyu didiklerse dayanamayıp ona anlatmaktan ve sonucunda en yakın arkadaşını da kaybetmekten korkuyordu. Bu yüzden zamanında yaralanmış halde kapısına dayandığında bir açıklama bulmak zorunda hissetmişti. O kızla nişanlanmak istemediği için babasının onu döverek bu hale getirdiğini söylemişti. Şimdi de Yağız'ın Vera'yı hatırlatmasıyla yine meraklı sorularını yöneltmişti.
Sacit arabayı kullanırken, Yakup onun yan koltuğunda, Sercan ve Ege ise arka koltukta yan-yana oturmuştu. Sacit belli etmemeye çalışsa da Ege'nin hastanedeki laflarına karşı bozulmuştu. Onun imalarını uzun zamandır hissediyordu ama bunu öylesine şaka amaçlı yaptığını düşünüyordu. Ta ki bugün onlara yabancı olan birinin yanında ikisine o imayı yapana kadar. Tüm yol boyunca ağzını açmadan arabayı kullanmıştı. Bu hareketlerine devam ederse, en korkuncu bu tarz şakaları mahallelinin yanında yaparsa diye endişelenmeye başlamıştı.
Yakup'un da ondan farkı yoktu. Yan koltuğuna geçse de onunla göz teması kurmamaya dikkat etmişti. Sadece ve sadece dalgın bir şekilde pencereden dışarıyı izlemişti. Egenin ikisi arasında yarattığı gerginlikten nefret ediyordu. Onu Sacit'ten uzaklaştıran her şeyden, herkesten nefret ediyordu.
"Bana bak, çocuk mu kandırıyorsun sen ? Vera mera anlatmadın bana?"
"Anlattım, Ege. Sen zil zurna sarhoştun. Ondan hatırlamıyorsun. İkisi de arkadaşımdı, -dı dedim dikkatini çekerim. Yani artık değiller."
Arka koltukta Ege ön koltuktakilerin sessizliğini bastırmıştı. Sercan bir şekilde yolun çabucak bitmesini ve eve varmayı umuyordu.
"Hayırlısı olmuş, artık ne olduysa. Anlatsan bilirdik. Neyse gözüm tutmamıştı zaten o çocuğu."
"Sadece beş dakika gördün, kardeşim. Onda da muhatap olmadın. Şaka mı yapıyorsun?"
"Sus, ben hissederim. O çocukta garip bir şeyler var. İkiyüzlü gibi geldi bana. Kesin bir falsosu çıkacak bak gör. Çok yüz verme." İşaret parmağını dudağına bastırarak sus işareti yaptı ve yanındaki arkadaşına söylendi.
"Haksız mıyım ama çocuklar?"
Ege arkadaşlarından destek görmeyi beklemişti ama ne Sacit, ne de Yakup cevap vermemişti. Hatta tepki bile vermemişlerdi.
"Çocuklar, aloo kime diyorum?"
"He, he, aynen." - Sacit aynaya bakarak göz teması bile kurmadı bunları söylerken. Yakup ise dünyadan soyutlanmış gibi tepkisiz bir şekilde pencereden dışarıyı izlemeye devam ediyordu.
"Bir dakika, bir dakika. Ben trip mi yiyorum? Birisi götünü dönmüş pencere güzeli gibi dışarıyı izliyor, diğeri sanki Forsaj filminde arabaya odaklanmış uçuyor. Ne oluyor ya?"
Sercan arkadaşına gülerken aniden anneannesine haber vermediği aklına gelir. Telefondan Naciye sultanın numarasını tuşlarken aynı zamanda dikkati ön koltukların arasına kafasını sokan Ege'deydi.
"Hep ben mi trip yiyeceğim? Bir kere sen tat bu zevki, Egeciğim."
Telefonda karşıdan gelen sesi duyduktan sonra dikkatini oraya verdi.
"Alo, sultanım benim. Hastaneden çıktık, eve geliyoruz Egeyle birlikte. Haberiniz olsun dedim. Birazdan oradayız."
"Bu şimdi mi denilir, oğlum? Bir hazırlık yapmaya bile vakit bulamadım doğru dürüst."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yin&Yang •boyxboy•
FanfictionDünyada her şeyin zıt varlığı bulunmaktadır. Bu iki zıt kutup hem birbirlerinden çok uzaklar, hem de aralarında bir o kadar kopmaz bağlar vardır. Biri diğeri olmasa anlamını yitirir, ancak birbirlerini iterken aynı zamanda çekerler ve bu zaman eşs...