1

108 13 5
                                    


Perdeyi hafifçe araladım ve sokağa baktım. Şanslı olanlar, daha doğrusu ölüler bütün sokağı doldurmuştu. Biliyordum ki kimse onları almaya gelmeyecekti, hiçbirinin bir mezarı olmayacaktı. Ancak onlardan biri olmaktansa bir ceset olmayı yeğlerdim.

Ses çıkarmamaya özen göstererek yeniden kanepeye, televizyonumun tam karşısına oturdum. Sunucu kadın, bir yandan etrafını kontrol edip bir yandan da haberi sunuyordu.

"Virüs henüz geçen hafta ortaya çıkmasına rağmen ABD ve bazı Avrupa ülkelerinin tamamını ele geçirmiş durumda. Yenilmezler ise hala ortalarda yok. Bunun yanında son üç gündür vatandaşlar tam olarak tanımlayamadıkları bir türün etrafta dolaştığını iddia ediyorlar. Çok hızlı, çok güçlü hem de ölümcül bir tür. Mümkünse dışarı çıkmayın, çıkarsanız da dikkat çekmemeye çalışın zira elimizde insanlara saldırdıkları görülen birkaç video var."

Videolar oynamaya başlamadan televizyonu kapattım ve sessiz ama koşar adımlarla yatak odasına gittim. Apartman boşluğundan gelen sesler hayra alamet değildi. Dolabımı açtım ve çivilerle dolabın içine astığım tüfeğimi aldım. Silahımı doldurdum ve arka cebime iki yedek şarjör yerleştirdim. Kapı kırılma sesini duyduğumda yerimden sıçradım, artık içerideydiler.

Üç seçeneğim vardı: Kaçacaktım, savaşacaktım ya da saklanacaktım. Hiç düşünmeden camı açtım ve camın önündeki mermere basarak borulara tırmandım. Silahım boynumda asılıydı, onlardan bir tane görürsem anında alıp ateşleyecektim.

İçeriden sesler gelmeye devam ederken ben de tırmanmaya devam ettim. Zaten üç katlı bir binanın ikinci katındaydım ve apartmanda benden başkası yaşamıyordu, daha doğrusu mahalledeki kimse yaşamıyordu. Çatıya çıktığım zaman bir süre orada bekleyebilirdim ancak bütün bir gece dışarıda kalamazdım, bu yüzden onların bir an önce evimden çıkması için dua ettim.

Çatıda kiremit yoktu, sıradan beton bir düzlük gibiydi ve bu yüzden baya açıkta kalacaktım ama başka seçeneğim de yoktu. Evde kalsam kokumu alırlardı ve ben de zaten savaşabilecek kadar güçlü değildim. Son boruya da basıp kendimi yukarıya doğru çektiğimde, artık çatıdaydım. Ama sanırım orası düşündüğümden de güvenliksizdi.

Çünkü bir adam, bana silah doğrultuyordu.

"Silahını bırak." Dedim kendi silahımı çekerken. Benim tüfeğime bakıp hafifçe güldü. "Beni bununla mı alt edeceksin? Tetiğe basamadan boynunu kırarım."

Boynumu kıracaksa neden elinde bir silah tutuyordu ki? "Ne olduğunu ifşa eden bir yaratığı ilk defa görüyorum. Bu kadar salak olabileceklerini tahmin etmemiştim."

"Hangimizin yaratık olduğunu ikimiz de biliyoruz, şimdiye kadar tetiği çekmediğime şükret." Kaşlarımı çattım. Ne yani, yaratığın ben olduğumu mu sanıyordu? Eğer onlardan biri olsam ne bu adamın gözüne görünürdüm ne de bir tüfeğe ihtiyacım olurdu.

Tişörtümü boyun kısmından sıyırıp sağ omzumu gösterdiğimde, adam silahını indirmişti ancak ben tüfeği hala ona doğrultuyordum. Adam ofladı ve deri ceketinin önünü açıp kendi omzunu gösterdi. Silahı bıraktığımda ona taktığım ip sayesinde boynumda asılı durdu.

"Burada ne işin var?" Dedim sakince. Adam omuz silkti. "Arkandakilerin ne işi varsa benim de o işim var." Hızla arkama döndüm. Ekibin kalanı, gerçi yine de baya eksik vardı, silahlarıyla karşımdaydı.

"Sırf benim için hepiniz birden mi geldiniz yani?"

"Sana ihtiyacımız var." Dedi sarışın kadın, saçlarını kamuflaj desenli bir bandana ile toplamıştı. "Stoll Health Industries'in yeni yöneticisi sen değil misin?"

Ölmeyi DileHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin