3

47 10 7
                                    

Akşam yemeği için ayrılan bölüm kurşun dökülen odadan bile küçüktü. Kurşun dökmekten kastım nazar için olan değil, mermi yapmak için buldukları metalleri erittikleri bir yer. Karışıklık olmasın.

Neyse, o sıradan insanları ilk defa orada gördüm. Uzunca bir masanın iki tarafında da sandalyeler vardı. Büyük çoğunluğu boştu ki zaten onları dolduracak kadar insan olduğunu da sanmıyordum.

Kadınlı erkekli grubun tek ortak yanı korkak olmaları gibi görünüyordu. Birbirlerinin yüzüne bakıp o canavarlardan biri olmadığından emin olmaya çalışıyor gibilerdi. Sinirimi bozuyorlardı.

Sharon, Peter ve Hope, en son gelenlerdi. Tahminimce onlar dışarıdalardı ve daha yeni gelmişlerdi. Yoksa yüzlerindeki bu yorgun ifade uyumaktan olamazdı.

Boş tabağımı elime alıp masadan kalktım. Masadakiler kısa bir an bana bakıp önlerine geri döndüler. Cidden, bu insanlar dilsiz miydi yoksa mizantrop* mu? (Yorumlarda açıkladım)

Mutfağa gidip tabağı bulaşık makinesine koydum ve merdivenlere yöneldim. Yemekten sonra konuşmak istediklerini biliyordum ama şu an yemekten sonrası sayılmazdı. Hala masadaydılar.

Merdivenleri çıkarken duyduğum belli belirsiz sesler ile adımlarımı durdurdum. Tam olarak ses sayılmazdı, daha çok hırıltı gibiydiler. Başımı biraz ileriye uzattığımda ise onları gördüm.

Bir isimleri yoktu, sadece onlar.

Ses çıkarmamaya çalışarak merdivenleri tekrar inmeye başladım ancak gayet sesli bir şekilde yeri öptüğümde, o bağcıkları bağlamam gerektiğini anladım.

Çünkü artık orada olduğumu biliyorlardı.

Hızla yerden kalkıp koşmaya başladım. Yer altında olduğumuz için kapana kısılmıştık savaşmak zorundaydık. Hemen diğerlerine haber vermezsem en hazırlıksız anlarında hepsi katledilirdi. Gerçi zaten hazırlıklı değildik.

"Onlar üsse girmişler! Cephaneliğe gidin. ÜSSE GİRMİŞLER!"

Yemekhaneden çıkan kalabalık, olayın şokunu atlatamadan arkamdaki yaratıkları fark ettiler. Kaç tane olduklarını bilmiyordum ancak çok kalabalık olduklarını biliyordum. Herkes cephaneliğe doğru koşarken ciğerimin sıkıştığını hissettim. Benden daha hızlı ve dayanıklılardı, asla diğerlerinin yanına ulaşamayacağımı biliyordum. Daha rahat bir yaşam umuduyla buraya gelmiştim ve şimdi yaşamım da elden gidiyordu.

Sweatshirtümün kapüşonundan geriye çekildiğimi hissettiğimde ellerinden kurtulmak için kendimi öne çektim. Kumaşın yırtılma sesi eşliğinde yeniden yerle buluştuğumda, bunun dünyanın en aşağılık ölümü olduğundan emindim. Yere düştüğüm için diğerlerini peşime takmıştım ve yere düştüğüm için ölecektim.

Kafamı yere vurduğum için görüşüm bulanıklaşmıştı ama ileride bana doğru gelen silüeti fark edebildim. Bacaklarımdan geriye doğru çekilirken son gücümle bağırdım. "KAÇ, KENDİNİ KURTAR!"

En azından bağırdığımı umuyordum.

***

Elindeki tabancayla yaratıklara ateş ederken, neden bu şeylerin bu kadar zor öldüğünü sorguluyordu. Kadın, cesetlerin altında eziliyor olmasina rağmen hiç bağırmamış, yardım istememişti. Ölmek üzereyken bile tek bir şey söylemişti. Kaç, kendini kurtar.

Ölmeyi DileHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin