0.3

53 15 10
                                    

Pek söylemek istemiyorum ama lütfen oy verip satır arası yorum yapmayı unutmayın, oylar ve yorumlar sayesinde etiketlerde öne çıkıp daha fazla okuyucuya ulaşabilirim, bu da beni daha fazlasını yazmaya teşvik ediyor
♥️♥️

Pencereden giren hafif rüzgar saçlarımı gıdıklıyordu. Yorgun hissediyordum, hem bedenen hem de ruhen. Eve geldikten sonra kardeşime ve kendime yemek yapmıştım. O kadar uzun yolun üstüne ikimizde fazlaca acıkmıştık. Ardından hemen sonra kardeşimin yardımıyla evi temizlemiştim. Genel olarak temizdi ama yine de tozları silmem gerekmişti.

Bacaklarım ve sırtım ağrıyordu. Burnum da akıyordu, sanırım hasta olacaktım. Yavaş yavaş sonbahara giriyorduk, bu aylar o kadar hızlı geçecekti ki, bahçemizde ki karların ne ara geldiğini anlayamayacaktık.

Çünkü zaman böyle bir şeydi. Günün bitmesi için saniyeleri sayardın, ama saatlerce aynı dakika içinde gibi hissetmene rağmen bir bakmışsın çoktan aylar geçmiş olur. İnsanoğlu bu problemi anlayacak kadar zeki değildi. Yaptığımız tek şey sürekli olduğumuz durumdan daha iyisini ve daha fazlasını istemek olurdu.

Bende öyleyim, bunu inkar edemem. Keşke bizde o soylular gibi güzel evlerde yaşayabilseydik. Ya da en azından bahçemizde bizi koruyan askerlere sahip olsaydık belki babam burda olurdu.

Fakat buna ne paramız ne de olduğumuz konum el verirdi.

Umarım bir sonraki hayatımda beyaz kanatları olan bir kelebek olarak dünyaya gelirdim. Bir gün olan ömrümü doyasıya uçarak, başka hiçbir şeye ihtiyaç duymadan geçirirdim.

Gözlerim düşüncelerimin derinliğine tezat, uyumak için zorla kapanıyordu. Engel olamadım. Eğer uyumaya ihtiyacım varsa bunu şu an yapmalıydım. Yoksa kafamın içindeki seslerle birlikte o derinlikte boğulurdum. Her nefes almaya çalıştığımda gözlerimden kanlar akardı.

Çekirgeler dışarda oyun oynuyor olmalılar. Sesleri bin bir tane şarkıdan daha güzeldi şu an. Benim yerime de şarkı söyleyip oynasınlar o zaman. Belki o zaman çok uzun bir rüya görür, ve mutlu bir şekilde uyanırdım.

Ω

Kuş sesleri.

"Jisung! Daha ne kadar uyuyacaksın?"

Gözlerimi aralayıp odanın içinde gezdirdim. Jaeho çoktan uyanmış, yapabildiği kadar yatağını toplamıştı. Yataktan kalktım ve toplamadan odadan dışarı çıktım.

Bahçeden kılıç sesleri geliyordu.

"Aferin benim oğluma!"

Babam Jaeho'yla antrenman yapıyordu. Gülümseyip ayakkabılarımı giydim ve bahçemizdeki küçük çeşmeye gidip yüzümü yıkadım.

"Kahvaltı yaptınız mı?" Olduğum yerden onlara seslenince babam karnını tutup bayılıyor gibi yapmıştı. Açlıktan ölüyorum demek istiyor olmalıydı. Babamın bu hareketine hep birlikte gülmüştük. Ayağıma dolanan kediyle korkup gerilemiştim.

"Sende mi burdaydın?" Eğilip tüylerini sevdiğimde miyavlayıp kafasını elime bastırdığında gülümsedim.

"Hâlâ bir isim vermedin mi? Her gün seni görmeye geliyor." Babam kapının önündeki sedire otururken bize bakmıştı. Kafamı olumsuz olarak salladım. Artık bir isim versem iyi olacaktı.

"O zaman adın Soonie olsun."

"Soonie!!" Jaeho gülerek gelip kediyi kucağına almıştı. Kahvaltı hazırlamak için geri mutfağa gittiğimde evin içinin yerle bir olduğunu gördüm. Koşarak evden çıktım.

krizantem •minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin