The End

51 14 23
                                    

Ciddiyetle tamamladığım ilk kitabım.. İlk kitap için sonunu böyle seçmem ne kadar doğruydu bilmiyorum ama kişiliğimden kaynaklı bu tarz sonları daha güzel betimlediğime inanıyorum. Yazması ne kadar zorsa aynı zamanda o kadar kolay geliyor..

Fazla uzatmadan tadında bitirmek istediğim için 7. Bölümde final ile karşınızdayım. Benim için şu an o kadar duygulu ki bunları yazmak..
Krizantem'in bendeki yeri çok ayrı, hem kurgusal olarak kendime güvendiğim hem de ciddiyetimle pes etmeden üstüne çok düşündüğüm ve karakterlerine aşırı değer verdiğim ilk kitabım.

Her şeyin sonunu gördüğümde, her düşündüğüm şeyi burda da dile getireceğim.

Sevgili Krizantem, başka bir evrende, en güzel halinle...

Minho'yu kısa bir süreliğine evimde misafir edip, yaralarını sarıp göndermemin üzerinden 1 hafta geçmişti. Son konuşmamızdan dolayı üzerimdeki dalgınlığım hem işlerime hem de kardeşime yansımıştı.

Uyuyamıyordum, elimde olmadan gözlerim sürekli kapıya bakıyordu ve kardeşim bir şeylerin ters gittiğini anlamaya başlamıştı. Anlatıp konuşabileceğim kimse yoktu. Kendi başıma, kendi kafamın içinde, kendimle tartışmaktan başka hiçbir şey yapamıyordum.

Hyunjin'de gelmemişti.

En azından o gelip bana haber verir diye umuyordum ama gelmemişti. Jaeho ise hâlâ getirmek için söz verdiği arabanın yolunu gözlüyordu.

Elimi yakmıştım. Dediğim gibi dalgınlık yüzünden bütün dengem şaşmış ne yaptığımı bilemiyordum. Sobanın üstünde duran tencereyi anlık bir şekilde elime bez almadan çıplak ellerimle tutmuş ve elim yansa bile içinde yemek olduğu için bırakamamıştım.

Geri masaya bırakana kadar canımdan can gitmişti. İlk günü ağrısından uyuyamamıştım, şimdi ise avcumda kar tutup üstüne bez sarıyordum. Kahvaltımızı yapmış, ben her zaman ki gibi bulaşıkları yıkarken Jaeho da okuma yapıyordu.

Sonra dışardan birinin seslendiğini duyup kapıyı açtım.

"Jisung!" Hyunjin karların izin verdiği kadar koşarak geliyordu. Nefes nefese kalmıştı ve evin önüne gelene kadar durmamıştı.

Jaeho Hyunjin'i görünce çıkmak istemişti ama Hyunjin izin vermeyip onu geri içeri sokup telaşla bana dönmüştü.

"Çabuk alabildiğin kadar eşyanı alıp toplan, burdan gitmemiz gerek." Ben neler olduğunu anlayamadan Hyunjin beni odaya ittirip dolaptan birkaç eşya çıkarmaya başladı.

Aceleci davranıyordu, Jaeho korkmuştu.

"Abi, neler oluyor?" Yanıma gelip eliyle kıyafetinden tutunca ona sarıldım ve Hyunjin'i kolundan tutup durdurdum.

"Ne yapıyorsun, çocuk korktu görmüyor musun?" Dediğim şeyle Hyunjin elindekileri bırakıp Jaeho'nun önünde diz çöktü.

"Sen abini korumak istiyorsun değil mi?"
Jaeho kafasını salladı.

"O zaman bana yardım et abini koruyalım."

Dedikleriyle kaşlarımı çattım, neler dönüyordu beni neyden korumaya çalışıyordu, açıklamak zorundaydı. Ben soru soracağım sıra ayağa kalkıp omzumu tutmuştu.

"Vakit yok Jisung, yolda Minho bize katılacak ama hemen gitmeliyiz tamam mı?"

Tehlikeli bir şeyler dönüyordu ve eğer oyalanırsak başımıza bir şey gelecekse bunu istemiyorum. Hyunjin'i kenara çekip Jaeho için kıyafet aldım ve kenarda duran büyük bez çantanın içine attım. En son kendime atkı ve hırka çıkarıp üzerime giydim.

krizantem •minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin