0.4

48 14 3
                                    

✓✓

3 yıl önce Lee Minho'nun gözünden...

Koşmak zorundaydım.

Arkama dahi bakmadan bacaklarım kırılsa bile kaçmalıydım.

O manyakların beni yakalamasına izin verirsem, sabaha kargalar cesedimi çiğniyor olurdu. Çoktan kararmış olan havadan faydalanıp ormana girdim. Burda beni bulmalarını biraz zorlaştırabilirdim.

Tanrı aşkına Hyunjin salağı hangi cehenneme kaçmıştı? Adamları oyalaması gerekiyordu!

"Bugünü bir atlatırsam Hyunjin, ölümlerden ölüm beğen."

Koşarken kendi kendime konuşmaya da başlamıştım. Akıl sağlığım yavaşça beni bırakıyor olmalıydı. Sonunda nefes almak için büyük bir ağacın arkasında geçip etrafa bakmıştım.

Nefes alabilecek kadar vaktim olmalıydı ki, seslerini duymuyordum. Ama peşimde olduklarından adım gibi emindim. Hızla inip kalkan göğsüme elimle birkaç kez vurdum ve ellerimi dizlerime yaslayıp eğildim.

İyice uzayan saçlarım görüş açımı daraltıyordu, zaten karanlıkta önümü zar zor görüyordum bu yüzden onları toplamak zorundaydım.

Cebimdeki para kesesinin ipini çıkardım ve önüme düşen saçlarımı tepede bağladım.
Paraların koşarken ses çıkarmasını ya da düşmesini istemediğim içinde kesenin ucuna düğüm attım.

Canımı kurtarmak için ormana sığınmamın kaçıncı günüydü bilmiyorum ama son olmayacağına emin olmak istiyordum.
Bugün kendimi öldürtemezdim, bu yüzden vakit kaybetmeyip tekrar koşmaya başladım.

Kaçarken belimdeki bıçağı düşürmüştüm ve kendimi savunabileceğim hiçbir şeyim yoktu.
Koşarken bacaklarıma batan bitkileri ve dikenleri umursamak için vaktim yoktu, yine kan içinde kalacaktım ama ölmekten iyidir.

Sesler yakınlaşmaya başlayınca aceleyle belimdeki kuşağı çözüp önümdeki ağacın dalına atıp ters yöne koşmaya başladım.
Belki kafalarını karıştırıp bulunduğum tarafa gelmelerini engelleyebilirdim.

Bir süre daha can havliyle koştuktan sonra ileride ay ışığının izin verdiği kadarıyla gördüğüm eve koşmaya başladım. Saklanmam gerekiyordu ve şu an için en iyi seçenek o evdi.

Bahçe çitlerinden atlayıp evin kapısına gittim ama kilitli olduğunu görünce yan taraftaki pencereyi zorla kaldırıp pencereden içeri atladım. Evin içi karanlıktı, yüksek ihtimalle boştu.

Yine de sakin ve sessiz adımlarla salonda bulunan şömineye ilerledim. Şöminenin içine girersem buraya gelirlerse bile beni bulamazlardı değil mi?

Eğilip gireceğim sıra arkamdan gelen keskin bir kılıç sesiyle olduğum yerde hareketlerimi kestim, nefes dahi alamadım.

"Yüzünü dön." Sert ve soğuk sesin sahibiyle gözlerimi yumdum. Sadece beni yakalamak içinde peşimde olanlardan biri olmasın, başka bir şey istemiyordum.

Enseme değen soğuk metalle yavaşça doğrulup arkamı döndüm. 40'ını geçtiği belli olan saçları yer yer ağarmış bir adam gözünde hiçbir tereddüt olmadan direk gözlerime bakıyordu.

krizantem •minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin