1. Bölüm

39 8 6
                                    

- Günaydın anneciğim...

Annem her zamanki gibi gülümsedi ve saçımdan öptü, bu onun günaydın deme şekliydi. Pek konuşmayı sevmiyordu ve ben bu duruma alışmıştım. Bazen canımı sıkmıyor değildi ama şuan bunu hiç düşünmek istemiyorum çünkü bu gün benim doğum günümdü!

- Anne...

Gene o sessiz haliyle kafasını bana çevirip gülümsedi...

- Biliyorsun, hani... Bu gün benim doğum günüm ve...
Söylemek istediğim şey boğazıma düğümleniyordu çünkü istiyeceğim şey, maddi durumumuza bağlı olan bir şeydi.Bu tarz durumlarda annem istediğimi yapamadığı için günlerce ağlıyordu ve ben 15. yaş günümün annemin ağlamasına sebep olmasını istemiyordum.
Ben kafamda söyleyip söylememenin tartışmasına dalmışken ellerimin tutulmasiyla dünyaya döndüm. Ellerimi tutan kişi annemdi ve karşımda dizlerinin üstüne çöktü:

- Çekinme bebeğim.

Annemin sesini duymak beni her zaman ve her koşulda rahatlatıyordu...

-Anne bu gün pasta alabilirmiyiz?

Gülümsedi ve başını olur anlamında salladı. Aslında isteğim bu değildi, okul yolunda gördüğüm bir dükkandaki elbiseydi ama olsun, pasta da istiyordum.
Annemin yanından ayrıldım ve okul için hazırlandım. Mutfağa geri döndüğümde kahvaltı için sofra hazırdı. Her zaman olduğu gibi sessizce kahvaltımızı yaptık ve evden çıktık. Gene her şey sıradan akışındaydı, annem sarıldı ve gülümseyip durağa doğru yürümeye başladı. Ben hep o sokağı dönene kadar arkasından bakar ve sonra kendim de yola koyulurdum...
Okul kapısının önüne geldiğimde en yakın arkaşım yine beni bekliyordu, görür görmez kucaklaştık... Bana her zaman yaptığı sevgi gösterilerinden sonra çantasını açtı ve küçük bir hediye paketi çıkarttı. İçim kıpır kıpır olmaya başlamıştı, kalbim hızlanmış ve eminim gözlerim de olabildiğince açılmıştı şaşkınlıktan...

- Doğum günün kutlu olsun Melek, her zaman...
O daha sözünü bitirmeden boynuna atladım ve ona sıkı sıkı sarılmaya başladım. Bu okulda beni seven tek kişi oydu ve doğum günümü de unutmamıştı.
Ben onu sıkı sıkı sararken boğuk bir sesle konuşmaya başladı:

- Melek! Melek! Eğer biraz daha... Biraz daha sıkarsan...

Onun bu durumunu farkedip hemen bıraktım ve o da derin bir nefes alarak devam etti:

- Eğer biraz daha sıksaydın diğer doğum gününü göremeye bilirdim.

İkimizde güldük ve o büyük anın geldiğini hissettik. Ben hediyeyi açicaktım, büyük ihtimal Sibel de beğenip beğenmeyeceğimi merak ediyordu.
Yavaşça ve özenle paketi açtım. Bir yandan da gözlerimi kısıyor heyecanımı ikiye katlıyordum kendi kendime.
Heyecandan titreyen ellerimle sonunda paketi açmamla çığlık atmam bir oldu. Paketin içinden çıkan Sibel' in en beğendiğim tokasının aynısıydı ve aynı tokaları takma düşüncesi bana çok heyecan veriyordu.
Hemen boynuna atladım, gene o kontrolsüz sarılmamı yapıp geri çekildim.

- Sibel! Çok teşekkür ederim! Çok, çok teşekkür ederim!

Sibel de sevincim ve beğenmiş olmamın mutluluğuyla gülümsedi. Bizi bu mutluluktan telaşa düşüren ise okulun çalan zili oldu. Koşarak okul kapısından geçtik ve bahçeye girip sıraya girdik. Çıkışa kadar her şey olağan seyrinde ilerledi, son ders her zamanki gibi yavaş ve sıkıcı geçti ama geçti. Çıkış zili çalınca herkes koşarak sınıfı terk ederken ben ve Sibel karmaşanın geçmesini bekledik, sonunda biz de yürüyerek sınıftan çıkıp dış kapıda vedalaştık.
Annem beni her zamanki ağacın altında bekliyordu, yanına gittim.

Şah MatHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin