Yorulmuşluklar...

17 4 1
                                    

Araç şehir merkezine gelmişti bile. Hakan abi ışıklarda bana seslendi:

- İlk nereye gitmek istersiniz Melek hanım.

Sibel' den bahsetmemin tam zamanıydı.

- Hakan abi, benim bir arkadaşım var, adı Sibel. Beni ona götürürmüsün? Şuan okulda olmalı.

- Dedenize sormadan sizi oraya götüremem Melek hanım, özür dilerim.

- O zaman dedemi arayıp izin alabilirmiyiz.

-Tabiki Melek hanım.

Hakan abinin izin vermesi üzerine Poyraz cebinden telefonunu çıkartıp dedemi aradı ve telefonu bana uzattı. Telefon çok geçmeden açıldı:

- Efendim Poyraz.

- Dede, benim.

- Efendim evlat.

- Benim bir arkadaşım var, Sibel. Onunla görüşmek istiyorum dede ama Hakan abi sizden izin almamı istedi. Onunla görüşmeme izin verir misin.

- Ufaklık, sen şimdi telefonu kapat olur mu? Sonra konuşacağız.

- Tamam dede.

Telefonu kapattım ve ben kapattıktan bir-iki dakika sonra Hakan abinin telefonu çaldı. Hakan abi sadece "tamam efendim," dedi ve telefonu kapattı. Ardından dikiz aynasından bakarak benimle konuştu:

- Melek hanım, üzgünüm ama şuan arkadaşınızı göremezsiniz. Sizi buranın en büyük alışveriş merkezine götürüyorum.

Arkadaşımla görüşemeyecek olmam beni üzmüştü, kırgın bir sesle teşekkür ettim ve AVM ye kadar sustum. AVM otoparkına geldiğimizde Hakan abi yakın korumama ne yapmamız gerektiğini anlatıyordu:

- İlk önce tüm kıyafet ihtiyaçlarını alın, hiçbir istediğini ikiletmeyin. Daha sonra telefon mağazasından istediği telefonu alın ve başka ne isterse yapın. Elinizden geldiğince hızlı olun.

- Tamam.

Araçtan indik ve hızla AVM ye girdik. İşin garibi sadece korumam, Poyraz ve ben değildik. Arkamızda iki koruma daha vardı. Bu kadar korumayla başıma bir şey gelme olasılığı çok düşüktü, neden izin vermemişti ki dedem. Gerçekten arkadaşımı çok fazla görmek istiyordum ve görecektimde. İçimdeki kötü his aksini yapmama izin vermiyordu, bir yolunu bulup kaçmalıydım ama burası hem okula çok uzaktı hem de cebimde beş kuruşum yoktu ama ayaklarım vardı. Yürüyerek de gidebilirdim, sadece biraz uzun sürerdi o kadar. Şuan en büyük sorunum bu korumalardan kurtulmaktı, onlardan kurtulduktan sonra bir yoluna bakabilirdim.
Acaba direk kapıya mı koşsam ya da kılık mı değiştirsem. Karşımdaki mağazanın karışık vitrinlerinde baktığımda nasıl kaçabileceğim de aklımda oluşmuştu. Hemen karşıdaki mağazaya girdim ve arkamdan korumalar da takip etti, hızlı yürüyor ve sürekli yön değiştiriyordum. İçerisi kalabalık ve dardı, hareket etmek arkamdaki üç koruma için çok zordu. Gözlerinden kaybolduğum bir anda kendimi ortadan kaybettim ve mağzanın diğer kapısından dışarıya çıktım. Sıra AVM' den çıkmaya gelmişti, etrafı kolaçan edip hızla kapıya doğru koştum ve sonunda dışardaydım.
Dışarıya çıkmanın verdiği rahatlıkla biraz nefes almak istedim ve kafamı gökyüzüne çevirip derin bir nefes çektim. İçime aldığım nefesi geri verirken kafamı aşağıya indirdim ve karşımda Poyraz' ı gördüm. Yüzüme bakıp gülüyordu.

- Vay vay vay. Küçük hanım kaçabileceğini düşünmüş.

Telefonunu çıkardı ve hızlıca birini aradı.

- Kız yanımda Hakan abi, endişelenmeyin.

Kapatıp bana yaklaştı.

- Melek, bir daha asla..! Asla bu yaptığını yapma! Şimdi uslu dur ve içeri girelim, akşam bunu neden yaptığını da Mustafa amcaya anlatırsın.

Şah MatHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin